Yıl: 2001/ Cilt: 3 Sayı: 2 Sıra: 1 / No: 66 /     DOI:

İşin Değişen Anlamı ve Birey Yaşamında Önemi
Yard.Doç.Dr. Serap ÖZEN KAPIZ
Muğla Üniversitesi - İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

1. ÇALIŞMA KAVRAMI

 "Çalışma", yaşamın sürekliliğini sağlayan sosyal bir faaliyet olarak, geçmişi insanlığın varoluşuna kadar uzanan, insan yaşamının en merkezi alanlarından biridir. Genellikle çalışma kavramıyla iş, istihdam, emek ya da meslek gibi kavramların aynı anlamda kullanıldığı görülmektedir. Çalışma kavramının anlamı ve değeri, tarihsel süreçte ekonomik gelişmeye paralel olarak ve her toplumun normları, inançları ve değerleri tarafından belirlenmektedir. (TINAR, 1996, s. 3.) Dolayısıyla, çalışmanın, tarih boyunca yüklendiği anlam farklı olmuştur. Örneğin, çalışma, Aristokrat ve Eski Yunan toplumlarında aşağılanmış ve kölelikle eşdeğerde tutulmuştur. Bu dönemde çalışmak zorunluluğun esiri olmak anlamına gelmiştir (LORDOÄžLU-TÖRÜNER-ÖZKAPLAN, 2000, s.3). Protestanlığın doğuşuyla birlikte de Tanrı için faaliyet göstermenin tek yolu olarak görülmüştür.

Görüldüğü gibi, çalışma, zaman ve mekana göre sabit veya evrensel bir anlamı olmayan bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden bu kavramın tanımlanmasında bazı güçlüklerin olduğunu kabul edilmektedir. Genel olarak çalışma, başka insanlar için değerli hizmetler ve ürünler üreten bir faaliyet veya enerji harcaması, olarak tanımlamaktadır (HALL, 1986, s.11). Çalışma "zamanın üretici faaliyetlerle doldurulmasıdır." (GRINT, 1998 s.14) ya da "çalışma malların üretilmesi ve diğerlerine değerin sunulmasıdır" (ROTHMAN, 1987, s.5) şeklinde de tanımlanmaktadır. Yine başka bir tanıma göre çalışma, "bedensel, zihinsel ve ruhsal bir çaba ile bireyin kendisi ya da başkaları için değer ifade eden mal ve hizmetleri üretme faaliyeti" (TINAR, a.g.e., s.6) olarak daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilmektedir. Ancak, tanımlamada yaşanan güçlükler, eksiklikler göz önüne alınarak burada incelenen konu çerçevesinde çalışma, "bireyin bedensel, zihinsel ve/veya ruhsal enerji harcayarak maddi ve /veya manevi bir kazanç karşılığı kendisi ya da başkaları için değerli mal ve hizmetler ürettiği amaçlı ve sürekli bir sosyal bir faaliyet" olarak ele alınacaktır. Bu bağlamda çalışma, ücretli çalışma, ev işi ve gönüllü çalışmayı kapsamaktadır.

2. İŞİN ORTAYA ÇIKIŞI ve İŞ KAVRAMI

"En çok değişen" ve "en çok değiştiren" yüzyıl olarak bilinen 18. Yüzyılda yaşanan değişimler, biri İngiltere'de, diğeri Fransa'da birbiriyle sıkı ilişkili olan bu iki devrim, getirdiği ekonomik, politik ve sosyal değişimlerle insanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Endüstri devrimi, teknolojinin üretimde kullanılmasıyla ortaya çıkan bir süreçtir ve İngiltere'de başlayan ekonomik devrimle Fransa'daki politik devrimin ortak ürünü olarak kabul edilmektedir (EKİN, 1989, s.1 ; ERKAN, 1993, s.3)

En genel anlamda endüstrileşme, "fabrika üretim düzenin egemenliğinde bir sosyal örgütlenme biçimi" (BOZKURT, 1996, s.17) olarak tanımlanmaktadır. Kuşkusuz endüstrileşme tüm toplum yapılarında köklü değişimleri de beraberinde getirmiştir. Feodal yapı içinde varlıklarını sürdüren nüfusun ve işgücünün çok önemli bir bölümünü oluşturan toprağa bağlı köylülerin yaşam ve çalışma koşulları değişime uğramıştır. Endüstrileşmeyle birlikte o güne kadar görülmemiş bir göç hareketi başlamış ve endüstri bölgelerinde hızlı bir kentleşme olmuştur. Aynı zamanda bu kentleşme yaşanan değişime de ivme kazandırmıştır. Kısaca, endüstri toplumu işbölümünün, uzmanlaşmanın, standartlaşmanın, kentleşmenin, cemaatin gerileyişinin, rasyonelleşmenin, bürokratikleşmenin, sermaye birikiminin, modernleşmenin, benzeşmenin, teknolojik gelişmenin, nitelikli işgücünün, çoğulculuğun, formel ilişkilerin, toplumsal farklılaşmanın, bireyciliğin, para egemenliğinin ve çekirdek ailenin egemenliğinin arttığı bir toplumdur (BOZKURT, a.g.e. 28-30)

Modern Anlamda İşin Ortaya Çıkması: Tarıma dayalı geleneksel toplumda üretim, evlerde el tezgahlarında yapılırken, endüstri devrimi, üretimi kitle halinde gerçekleştiren fabrikalara taşımıştır. Merkezileşen fabrikalar daha büyük miktarda malın, daha ucuza üretimini gerçekleştirmiştir. Fabrikaların buhar gücüyle çalışan makineleri karşısında rekabet edemeyen lonca sistemi ve ev üretimi işlevsiz hale gelmiştir. Bu sistemin usta ve kalfaları da kendi tezgahlarını bırakarak fabrikalarda nitelikli işçiler olarak çalışmaya başlamışlardır. Onların yanında hiçbir mesleki bilgisi olmayan ve tarımdan gelen köylüler de fabrikaların niteliksiz işçileri olmuşlardır. (EKİN, s.3; KORAY -TOPÇUOÄžLU, s.9; HALL, s. 28)

Böylece, kendi işlerinde ücretsiz çalışan işgücü, fabrikalarda belirli kurallara bağlı olarak düzenlenmiş modern anlamda "iş" le tanışmıştır. Modern anlamada iş, işgücünün belli bir ücret karşılığında, belli bir işverene yine işverenin koyduğu çalışma esasları çerçevesinde, emeğini sunması ya da kiralaması şeklinde ortaya çıkmıştır. Özellikle işçi ve çalışılan gün başına çalışma saatleri belirgin bir şekilde artmış ve ev üretimi ya da tarımsal üretimden farklı olarak belli zaman dilimlerinde gerçekleştirilirken, erkekler, kadınlar ve çocuklar sürekli vardiya halinde gece ve gündüz 12 saat çalışmaya başladılar. Çünkü yeni üretim sisteminde üretimin, dolayısıyla işin, devamlılığı söz konusudur. Fabrika sisteminin çalışma düzeni çalışma saatlerini değiştirirken, aynı zamanda çalışanın günlük yaşamının ritmini de belirlemektedir. Çalışan, çalışma zamanına bağlı olarak, boş zaman, hafta sonu, tatil ve dini bayram günleri gibi diğer yaşam aktivitelerini planlamak zorunda kalmaktadır (KERR-DUNLOP-FARBISON, 1983, s.89)

Fabrikaların sayısındaki artış buralarda çalışanların sayısını da hızla arttırmıştır. Böylece yeni endüstriyel üretim, üretim araçlarına sahip olmayan ve geçimlerini çalışmalarının karşılığında aldıkları ücretle karşılayan yeni bir toplumsal sınıf, işgüçlerini belli bir süre için belli bir ücret karşılığı işverene kiralayan üretim araçlarından yoksun bir işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Kentlerde ortaya çıkan nüfus artışı işverenin işgücü maliyetini düşürmüştür. Ücretler düştükçe, daha fazla işgücü iş piyasasına katılmak zorunda kalmıştır. İşte bu aşamada ailenin geçimini sağlamak için kadınların ve çocukların da kötü çalışma koşulları ve çok düşük ücretlerle fabrikalarda çalışmaya başladıkları görülmektedir. Kadınlar ve çocuklar ev üretimine de katılmış olmalarına rağmen, fabrika düzeninde çalışma koşulları eskisinden çok farklıydı.

- İş Kavramı: Çalışma ve iş etimolojik olarak aynı kökten gelmelerine ve çoğu kez birbirlerinin yerine kullanılmalarına rağmen, aralarında bir nüans vardır. Endüstrileşmeyle ücretli çalışmanın ortaya çıkışı bu nüansı önemli kılmıştır. İş, çalışmadan bağımsız, ayrı bir kavram değildir, buradaki ayrımın amacı işin, "ücret karşılığı" yapılan bir çalışma olduğunu vurgulamaktır. Nitekim, çalışma belirli bir üretimi amaçlayan fiziksel ve zihinsel insan faaliyetlerinin toplamı" olarak tanımlanırken, bu faaliyet belirli bir kazanç amacıyla yapıldığında ücretli çalışma" veya "iş" ten söz edilmektedir (ŞEN, 1995, s.28). Çalışma, diğer bir deyişle "başkaları için değer üretmek"; genel bir kavramdır ve ücretli çalışmanın yanında maddi karşılığı olmayan ev işi ve gönüllü çalışmayı birlikte kapsar (FURNHAM, 1990, s.144). Hall bu ayrımı, şu şekilde ifade etmektedir: "Bir insanın, çalışma yeteneklerini belirli saatler boyunca bir işverene ücret karşılığı kiralaması, iş olarak tanımlanabilir. Çalışma ise, daha geniş bir anlama sahiptir. En genel ifadeyle çalışma dinlenmenin tersidir. Oysa iş, işsizlikle veya ücretsiz işle karşıt anlamda olabilir." (HALL, s.12)

İş, ekonomik anlamda, bireyin yaşamını sürdürmek ya da belirli bir düzeye yükseltmek amacıyla giriştiği bedensel ve düşünsel çabadır. Toplumsal anlamda iş, çalışma yaşamında başkalarıyla ilişki kurarak onlarla birlikte yaşama çabasıdır (SABUNCUOÄžLU-TOKOL, 1991, s.4) İşletme bilimi açısından daha teknik bir tanımda ise, " mal ve hizmet üretimi için, düzenli olarak konulmuş bir fonksiyonlar silsilesinin bu fonksiyonları yerine getirmeyi üstlenmiş bir kimsenin göstereceği performans oranında gerçekleşmiş durumu" (KAYNAK, 1995, s.114) olarak ifade edilmektedir. Ekonomi biliminin yaklaşımına uygun olarak iş, piyasadan bir karşılık elde etmek için yapılan faaliyetler, olarak tanımlamaktadır (ERKAN; 2000, s.123). Psikolojik açıdan ise iş, "istenen amacı en etkin ve etkili şekilde başarmak için iç ve dış çevrelerin becerili bir biçimde örgütlenmesi, değiştirilmesi ve kontrolü" şeklinde tanımlamaktadır.(BAYSAL, 1993, s.6)

Dubin'e göre ise iş, ücret için mal ve hizmet üretiminde sürekli istihdam (DUBIN, 1958, s.4) demektir. Dubin'in bu tanımından hareketle işin üç önemli özelliği ortaya çıkmaktadır. Bunlar, işin sürekli olması, mal ve hizmet üretimiyle sonuçlanması ve ücret için gerçekleştirilmesidir. Burada verilen tüm bu tanımlardan ve işin çalışmayla olan farkından yola çıkılarak, iş kavramı "bedensel, zihinsel ve ruhsal enerji harcayarak maddi bir ücret karşılığında bireyin başkaları için değerli mal ve hizmetler ürettiği amaçlı ve sürekli bir faaliyet" olarak tanımlanmaktadır.

İşin fabrikalara taşınmasıyla, önceleri ortak bir mekanı paylaşan işyeri ve ev birbirinden ayrılmıştır. Bu da evden işe ve işten eve insan trafiğinin doğmasına neden olmuştur. Günlük yaşamdaki zaman dilimleri çalışma süresine göre belirlenmeye başlanmıştır. Böylece iş, vardiya, boş zaman, hafta sonu ve tatil gibi olgular endüstri yaşamının birer unsuru olmuştur. İş, aile ve boş zaman yanında genel yaşamın önemli bir alanını oluşturmaktadır. Aynı zamanda, işin yarattığı sosyo-psikolojik baskı, çalışan bireyin iş dışında kendisine ve ailesine ayırdığı zamanın miktarı ve niteliğinde büyük ölçüde belirleyici olmuştur. Endüstri toplumunda yaşamsal riskler de, genellikle işle ilgilidir. Özellikle, işsizlik, iş kazası, hastalık ve sakatlık gibi özel durumlar tek geçim kaynağı iş olan bireyin, iş yaşamından geçici ya da sürekli uzak kalmasına neden olmaktadır (ERKAN, 2000, s.135-136)

3. İŞİN BİREY İÇİN ÖNEMİ VE İŞLEVLERİ

İnsanlar neden çalışır? Bireyi çalışmaya yönelten ya da yönlendiren nedir? Acaba bir "çalışma güdüsü"nün varlığından söz etmek mümkün müdür? Güdülenme, en kısa ifadeyle "iş konusunda bireyin davranışlarını tanımlar." Kuşkusuz "bireyin her davranışının arkasında bir istek, önünde ise bir amaç vardır."(SABUNCUOÄžLU-TÜZ, 1995, 85). Bireyi, belirli amaçlara ulaşması için harekete geçiren kuvvetlerden biri de çalışma güdüsüdür. Çalışma güdüsü, birincil-doğuştan kazanılmış değil, ancak ikincil bir konumda, sosyal yaşamda sonradan öğrenilmiş güdülerdendir (TINAR, s.6 - KAYNAK, s.108-109).Her şeyden önce, endüstri öncesi toplumlarda olduğu gibi insan fiziksel yaşamını devam ettirmek için çalışır. Bunun için yiyecek, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Böylece, çalışma, bireyin yaşamının merkezi olarak görülmektedir.

Geleneksel güdülenme teorisine göre, fizyolojik gereksinmeleri karşılamak için otorite ve ekonomik güdüler ön plana çıkmaktadır. Bu teorinin özü, McGregor tarafından "X teorisi"nde somut bir biçimde ortaya konmuştur. Buna göre, bireylerin işe güdülenmelerinde "havuç-sopa" ikilemi içinde ekonomik güdüler ve denetim işlevi öne çıkmıştır (SABUNCUOÄžLU-TÜZ, 1995, s.12,98-100). Bu perspektifte birey, Taylor'un bilimsel yönetim teorisine dayandırılan "ekonomik varlık" olarak ele alınmaktadır. İnsanların çalışmasının tek nedeni para kazanmaktır ve böylece insanlar sadece işlerini kaybetme korkusuyla çalışmaktadırlar. Endüstrileşmeyle birlikte, bu teori önemli bir başarı yakalamıştır. Çünkü; bu dönemde kirli rekabet ortamında sefalet düzeyindeki çalışma koşulları ve aldıkları ücretler, açlık sınırında yaşayan insanların yiyecek, giyinme, barınma gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya ancak yetmiştir.

Daha sonra, teknolojik gelişmeler ve üretim sisteminde yaşanan dönüşümlerle birlikte geleneksel yaklaşım, güdülenme kaynağı olarak etkisini kaybetmiş ve önemini yitirmiştir. Bunun üç nedeninden söz edilmektedir (STRAUSS-SAYLES, 1980, 28-29):

1. Yaşam standartlarının yükselmesi ve fiziksel ihtiyaçların daha iyi doyurulmasıdır. İnsanlar, fiziksel ihtiyaçlarından sonra sosyal ihtiyaçlarının da doyuma ulaştırmaya yönelmişlerdir.

2. Evde ve okulda katı bir disiplinle yetiştirilen çocuklar, büyüdüklerinde ofiste ya da fabrikada aynı disiplini devam ettirmekte zorlanmamışlardır. Ancak, daha sonraki yıllarda çocukların yetiştirilmesinde yaşanan değişimlerle, evde ve okulda özgür yetişen çocuklar iş yaşamında otoriter liderliği kabullenmemişlerdir.

3. Endüstrileşme süreciyle birlikte, kötü çalışma koşullarına tepki olarak işçi örgütleri ortaya çıkmıştır. Sendikaların işçi sayısındaki artışa koşut olarak üye sayılarındaki artış işverenler karşısında işçi örgütlerini güçlendirmiştir. Böylece, çalışanların işten atılmaları zorlaşmış ve işini kaybetme korkusu motivasyon kaynağı olma özelliğini kaybetmiştir.

İnsan İlişkileri Yaklaşımı 1930'larda Elton Mayo ve arkadaşları tarafından yapılan Hawthorne araştırmaları, işe yönelik insancıl bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Çoğu kaynakta "beşeri ilişkiler yaklaşımı" olarak tanımlanan bu yaklaşıma göre, insaný "ekonomik varlık" olarak gösteren geleneksel yaklaşımın aksine, insan "sosyal ve psikolojik varlık" olarak kabul edilmektedir. Bu teori, bireyi işe güdüleyen en güçlü güdünün ekonomik değil, sosyal ve psikolojik güdülerin daha etkili olduğunu savunmaktadır (SABUNCUOÄžLU-TÜZ, 1995, s.16) Böylece, bireylerin gereksinimlerinin ekonomik ihtiyaçların ötesine uzandığı kabul edilmiştir.

Maslow'un gereksinmeler hiyerarşisi, bireyi çalışmaya yönlendiren güdüleri sistematik olarak inceleyen ilk ve en önemli teorilerden biri Abraham H. Maslow tarafından geliştirilmiştir. Maslow insan davranışını yönlendiren en önemli etkenin gereksinimler olduğunu savunur. Bu gereksinimler dinamiktir, kişilik değişikliklerine ve toplumsal değişmelere bağlı olarak değişebilir. Maslow'a göre amaçların doğurduğu gereksinimler genellikle zincirleme bir sıra izler, temeldeki bir güdünün gereksinmeleri karşılanmadan, birey üst düzeydeki güdülerden etkilenmez. Alt düzeydeki güdüler doyuma ulaşınca birey, üst düzey güdülere hazır hale gelmektedir (CÜCELOÄžLU, 1998, s.236). Bunlar fizyolojik gereksinmeler, güven gereksinmesi, sosyal gereksinmeler, saygınlık gereksinmesi ve kendini gerçekleştirme gereksinmesidir (SABUNCUOÄžLU, 1987, s.77-78; BERNSTEIN-STEWART-ROY-SRULL-WINKENS, 1994, s.426). Maslow, ilk kez fiziksel gereksinmelerin yanında bireyin sosyal gereksinimlerinin varlığından da söz etmektedir.

Bu teoriden yola çıkarak bireyi endüstri toplumunda çalışmaya yönelten nedenleri kısaca şunlar olabilir:

İnsan öncelikle fizyolojik gereksinmelerini (Yiyecek, içecek, barınma,seks, dinlenme gibi) karşılamak için çalışır. Birey bu aşamadan sonra, güvenlik gereksinimini (korunma, bağımlı olma, fiziksel ihtiyaçlar, geleceğin güvence altına alınması) karşılamak için çalışmaya yönelir. İlk iki basamaktaki temel gereksinimler karşılandıktan sonra, bireyin işten beklentisi duygusal ve toplumsal gereksinimlerinin (sevilme, sevme, bir gruba girme, arkadaş edinme yardımcı olma, sorumluluk duyma) ve saygı görme gereksiniminin karşılanması yönünde olacaktır. Birey kişisel bütünlük gereksinmesini son basamakta karşılayarak, ekonomik ve sosyal güvencesini sağlamış, toplum içinde belirli bir statüye kavuşmuş ve kişisel saygınlık kazanmış olarak gerçek özgürlüne bu aşamada kavuşmaktadır (KAYNAK, s.121-126; SABUNCUOÄžLU-TÜZ, s.101-102)

Baysal'a göre, insanları çalışmaya yönelten üç neden, Maslow'un teorisini özetler niteliktedir. Bu nedenler (güdüler); araçsallık (sonuçta kendi için fayda temin etmek, fizyolojik gereksinimlerini karşılamak-dışsal ödül), kendini gerçekleştirme (tüm beceri ve ilgilerini kullanabilmeleri-içsel ödül) ve sosyal olgudur (sosyal kabul gören bir davranış-sosyal kontrat).

Maslow'un, gereksinmeler hiyerarşisi güdülenmeyi, dinamik bir kavram olarak görmektedir. Bu kavram hem kişilik değişkenlerini hem de toplumsal değişmeyi içermektedir. Başka deyişle, insanı çalışmaya yönelten bu güdüler, insanların içinde bulundukları statü ve sahip oldukları niteliklere göre insanları farklı ölçülerde etkilemektedir. Son basamaktaki kendini gerçekleştirme gereksinmesi her bireyde görülmeyebilir. Örneğin, niteliksiz işlerde çalışanların başlıca çalışma nedeni, işin fizyolojik gereksinimlerini karşılayan bir geçim aracı olmasıdır. Endüstri toplumunda işlerin daha çok, niteliksiz işler olduğunu dikkate alındığında, bu toplum yapısı içinde bireyleri işe yönlendiren en önemli güdünün, fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan "ücret" olduğu görülmektedir. Üst düzeyde nitelikli işlerde (beyaz yakalı, profesyonel ve yönetsel işlerde) ise, içsel ödülün daha önemli olduğu görülmektedir (BAYSAL, s.8; KAYNAK, s.126; CÜCELOÄžLU, s.236)

Ayrıca, bireyin içinde yaşadığı toplumun ekonomik ve sosyal yapısı da bireyin gereksinimlerinin karşılanma düzeyi bakımından oldukça önemlidir. Özellikle gelişmekte olan ülke bireyleri temel gereksinimleri karşılamak için çalışmaya yönelmesi üst düzey gereksinimlerin karşılanmasına fırsat bırakmaz. İleri düzeyde endüstrileşmiş toplumlarında ise, bireyin temel gereksinimleri (fizyolojik, güven, sevgi ve ait olma) toplum tarafından zaten karşılanmış bulunmaktadır. Söz konusu toplumdaki birey, üst basamaktaki gereksinimlerini (saygı görme ve kendini gerçekleştirme) karşılamaya dönük çalışma davranışına yönelmektedir (KAYNAK, s.129).

İşe yönelik diğer bir güdülenme teorisi de Herzberg'in güdülenme teorisidir. Herzberg de Maslow gibi, güdülenmenin özünde gereksinimlerin varlığını savunmuştur. Ancak Herzberg, güdüleyici gereksinimleri sıralamak yerine, gereksinimlerin ne zaman güdüleyici oldukları üzerinde durmuştur. 1966'da yayınlanan "Work and the Nature of Man" adlı çalışmasında, yaptığı araştırmalardan hareketle insanların işten elde etmek istedikleri amaçlarla, kaçınmaya çalıştıkları etmenleri sıralamıştır (ONARAN, 1991, s.45). Bu etmenleri iki temel gereksinime bağlamaktadır. Birincisi, çevreyle ilişki içinde gelişen fiziksel ve içgüdüsel gereksinmeler, ikincisi ise, insanın kendisine özgü sorumluluklarından kaynaklanan gereksinimlerdir. Kısaca, motivasyon faktörlerini işte doyum sağlayanlar (güdüleyiciler) ve sağlamayanlar (hijyen faktörler) olmak üzere iki bölümde incelemiştir (SABUNCUOÄžLU-TÜZ, s.104; RILEY, 1996, s.22).Güdüleyici faktörlerin ( işi başarma, tanınma, çalışma, sorumluluk, ilerleme,) varlığı bireyin işe güdülemekte ve yaptığı işten doyum sağlamasına neden olmaktadır. Hijyen faktörlerin varlığı (işletme yönetimi ve politikasından hoşnutsuzluk, teknik gözetimden hoşnutsuzluk, ücret yetersizliği, kişiler arası ilişkilerden kaynaklanan hoşnutsuzluk, çalışma koşullarından hoşnutsuzluk) da, hoş olmayan şeylerden kaçınma gereksinimi yüzünden doyumsuzluğa yol açmaktadır. Bu teoriden yola çıkarak insanı işe yönelten ve işten doyum sağlamasına neden olan, güdüleyici faktörlerin varlığının yanında, aynı zamanda hijyen faktörlerin bulunmaması da bunu desteklemektedir (LUTHANS, 1994, s.159-160).

Başarı güdüsü teorisine göre ise, birey iki yönelimlidir: Bu yönelimlerinden ilki, değişen toplumda bireyin çalışma güdüsünün arkasında, başarı gereksinimi ve çevreyle ilişkide bulunmaya olan gereksinimi (need for achievement) bulunduğudur. Aile, arkadaş ve sosyal çevreye dönük ikinci yönelimin temelinde ise, "bireyin çevresiyle ilişkide bulunmaya olan gereksinimi (need for affiliation)" yatmaktadır (KAYNAK, s.130; DECENZO-ROBBINS, 1998, s.319-320) Başarı güdüsünde ücret bir güdülenme kaynağı değildir. Başarıya yönelmiş birey için ücret, bir uyarıcı değil, başarının ölçüsü olan bir geri besleme (feedback) aracı(DERELİ, 1981, s.202) olarak görülmektedir.

Bireyi çalışmaya yönlendiren önemli nedenlerinden bir diğeri de toplumsal beklentilerdir. "Topluma yararlı insan olmak" amacı, bireyin sosyalleşme sürecinde öğrendiği sosyal rolünün bir parçasıdır. Ayrıca iş, ekonomik ya da toplumsal işlevlerinin yanında, bireyin sosyo-psişik gereksinimlerini doyuma ulaştırma ve kişiliğinin gelişmesine katkı sağlama gibi önemli işlevler de üstlenmektedir (TINAR, s.7). Jahoda'da da aynı görüşü dile getirmektedir. Jahoda'ya göre iş, sadece önemli bir ekonomik yapı olarak algılanmamalıdır, aynı zamanda iş merkezi bir sosyal kurumdur. Bu kurum, günümüzde, endüstri öncesi toplumlarda ücretli iş alanı dışından sağlanan önemli psikolojik işlevleri de yerine getirmektedir (FURNHAM, s.150-151).

İşin birey açısından yüklendiği yeni anlamlar ve işlevler artık sadece fiziksel yaşamı devam ettirmeye yönelik değil, aynı zaman sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını da sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda, işin anlamı ve işlevleri öncelikle birey ve daha sonra da bireyin ailesi için daha da önemli hale gelmiştir.

- İş bir kimlik ve statü kaynağıdır. Bireyin bir aidiyet ve kimlik duygusu oluşturmasında iş rolü çok önemlidir. Bir işin yapılabilmesi için gerekli bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olma deneyimi, bireysel kimliğin gelişmesini sağlayan bir fırsattır. Çalışana ve onun ailesine sosyal bir statü sağlar. Ancak iş kimliği emeklilik ve işsizlik durumunda kaybedilebilir.

-İş, aile dışında arkadaşlık ilişkilerinin ve sosyal iletişimin bir kaynağı olarak, hem aile ilişkilerinden duygusal bir kaçış, hem de kişisel ilişkiler alanını zenginleştirir.

- İş düzenli ve zorunlu bir faaliyet kaynağıdır. Bireyin zamanını planlar, böylece belirli bir düzen içinde yaşam gereksinimini karşılamasını ve zamanın periyodik olarak algılamasını sağlayarak. Önceden belirlenen zamanlarda çalışılır ve dinlenilir.

- İş bir amaç duygusu kaynağı olarak da yaratıcılık, egemenlik ve amaç duygusu sağlar İş bireyin başkalarından bağımsız olarak yaşam amaçlarını gerçekleştirmesine ve başarmasına yardımcı olur

. -İş, gelir ve kontrol kaynağıdır. Emeği karşılığı aldığı ücret, yaşamını sürdürmesini sağladığı gibi, boş zamanını bağımsız ve özgürce belirlemesini sağlar. Bireyin ve ailesinin hem yaşam standardını belirler, hem de buna bağlı olarak boş zaman aktivitelerini düzenlemesinde etkindir (FURNHAM, s.148-149; TINAR, s.7-8).

- Bireylerin işten almayı bekledikleri ödül ise, ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinden çok, içsel başarı, kişisel becerilerini kullanabilme ve kişisel gelişimlerini sağlayabilmektir. 

Tablo 1: Güdülenmenin Üç Şekli
 
  Geleneksel Yaklaşım İnsan İlişkileri Yaklaşımı İçsel Güdülenme
Yönetsel Beklentiler İnsanlar çalışmayı sevmez, Sadece para için çalışırlar İnsanlar, güvenli ve konforlu bir iş ortamında, adil ve anlayışlı bir patronla çalışmak isterler. Mutlu işçiler daha iyi çalışır. İnsanlar anlamlı işler yapmak isterler. Kendilerini yönetme ve kontrol etme yeteneğine sahip olmak isterler.
Öncelikli ödüller İş dışı veya ekonomik ödüller, özellikle ücret İş çevresinden veya patrondan övgü alma, rahat çalışma koşulları, adil ücret, güvenlik İçel başarı, becerilerin kullanımı kişisel gelişim
Ödüllerin Motive Etmesini Sağlamak İçin Temel İlkeler İyi düzenlenmiş ücret sistemleri, basit işler, açık emirler, yakın danışmanlık Hijyenik yönetim, adil şirket politikaları, küçük yararlar, destekleyici ve düşünceli danışmanlar İşin yeniden düzenlenmesi, amaçların oluşturulması, otonomi, genel danışmanlık, açık sistem kariyer politikaları
Doyurulan İhtiyaçlar Fiziksel Güvenlik ve sosyal Ego
Doyumun Rolü İlişkisiz. İşler doyumsuzluk yaratıyor Doyum verimliliği arttırır. Verimlilik doyuma neden olur.

Kaynak: STRAUSS, George-SAYLES, Leonard R.; Personnel, The Human Problems of Management, New Jersey, 1980, s.46.

 KAYNAKÇA

BAYSAL, Ayşe Can; Çalışma Yaşamında İnsan, İstanbul, 1993.

BERNSTEİN, Douglas A., STEWART, Alison C.-ROY, Edward J.- SRULL, Thomas K- WINKENS, Christopher D., Psychology, USA, 1994.

BOZKURT, Veysel; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, İstanbul, 1996.

CÜCELOÄžLU, Doğan, İnsan ve Davranışı, İstanbul, 1998.

DECENZO, David A.-ROBBINS, Stephen P. Personnel Human Resource Management, USA, 1988.

DUBIN, Robert, The World of Work, USA, 1958.

EKİN, Nusret; Endüstri İlişkileri, İstanbul, 1989.

ERKAN, Hüsnü; Ekonomi Sosyolojisi, 4. Baskı, İzmir, 2000.

ERKAN, Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Ankara, 1993.

FURNHAM, Adrian; The Protestant Work Ethic, USA, 1990.

HALL, Richard H.; Dimensions of Work, USA, 1986

KAYNAK, Tuğray; Organizasyonel Davranış ve Yönlendirilmesi, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1995.

KERR, Clark-DUNLOP,John-HARBISON, Frederick-C: A: MYRES, "Sanayileşmenin Mantığı", Sosyoloji Yazıları, (Edit. İ. Sezal). Bursa, !983.

KORAY, Meryem-TOPÇUOÄžLU, Alper; Soyal Politika,İzmir, 1987.

LORDOÄžLU, Kuvvet- TÖRÜNER, Mete- ÖZKAPLAN, Nurcan, Çalışma İktisadı, İstanbul, 2000

LUTHANS, Fred; Organizational Behavior, McGraw-Hıll International Editions, İstanbul, 1994

ONARAN, Oğuz, Çalışma Yaşamında Güdülenme Kuramları, Ankara, 1991.

RILEY, Michael; Managing People, Great Britain,1996.

ROTHMAN, Robert A. ; Working Sociological Perspectives; New Jersey, 1987.

SABUNCUOÄžLU, Zeyyat-TOKOL, Tuncer; İşletme I-II, Bursa 1991.

SABUNCUOÄžLU, Zeyyat- TÜZ, Melek; Örgütsel Psikoloji, Bursa, 1995.

SABUNCUOÄžLU, Zeyyat, Çalışma Psikolojisi, Uludağ Üni. Bas., 1987.

STRAUSS, George- SAYLES, Leonard R.; Personnel, The Human Problems of Management, New Jersey, 1980.

ŞEN, Sabahattin (Çev.); "Geleceğin İşi İşin Geleceği", Türk-İş, Şubat, 1995, Sayı:298.

TINAR, Mustafa Yaşar, Çalışma Psikolojisi, İzmir 1996.

63135 kez görüldü, 2 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi