Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 1 Sıra: 5 / No: 43 /     DOI:

İnsan Hakları ve Küreselleşme
Nilgün YILDIZ

İNSAN HAKLARI

İnsan hakları kavramı, en basit ve en temel tanımıyla, insanın sadece ve sadece insan olarak doğmuş olmasından dolayı sahip olduğu hakları ifade eder ve bu haklar, insanın yapısına ve değerine ilişkin bilgilerden türetilmiştir.

"İnsan hakları, her insanla ilgili bazı gerekleri dile getirirler. Bu gerekler, insanın değerini tanıma ve koruma istemleri olarak, yani insanları yalnızca insan oldukları için koruma istemleri olarak ortaya çıkarlar." (1)

İnsanı diğer canlılardan ayıran tüm olanakları, insanın insan olarak değerini ve onurunu belirler. "... kişilerde insanın olanaklarını geliştirmek, insan türünün davası, insan olan herkesin ödevi oluyor. Diğer yandan, bu türün üyesi olan her tekin h a k k ı oluyor: bu olanakların geliştirilmesi o n u n i ç i n d e sağlanmalı. Bu olanakların her kişide korunmasını istemek, insanın değerini-varlıktaki yerini-, kendi değerimizi korumayı istemek oluyor. Bu da, kişileri sırf insan oldukları için korumayı istemek demek oluyor." (2)

İnsan hakları, insanın insan olarak değerini ve onurunu korumak için oluşturulmuş haklardır. İnsanca bir dünyanın yaratılması ve bunun korunmasını istemek ve sağlamak yine insanların oluşturacağı koşullarla yakından ilgilidir.

Etik kaygılarla kurulmuş bir örgüt olan Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş olan "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi" hukuksal bir yaptırım gücüne sahip değildir. Ancak siyasal açıdan bir baskı gücüne sahiptir. Devletler, insan haklarını korumak konusunda aldığı önlemlere göre değerlendirilmekte, insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda bu ihlalin yaşandığı ülke yetkilileri, uluslar arası düzeyde kınanmakta, gerekli önlemleri alması konusunda uyarılmakta, yetkililere baskı yapılmaktadır. Dolayısıyla İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin bir ülke tarafından kabul edilip edilmemesi -insan haklarının korunması bakımından- önem taşımaktadır.


İnsan haklarını, hem kişi açısından hem de devlet açısından dile getirmek mümkündür. Yani nasıl ki devletler düzeyinde kabul edilmiş bir bildirgeyle korunmaya alınmışsa insan hakları, aynı şekilde her bir kişi de insan haklarının korunmasından sorumludur. Burada her iki açıdan da temelde aynı şey istenmektedir: İnsanın olanaklarını geliştirebilme koşullarının yaratılması. Bu geliştirme, kişilere insanca yaşama koşullarının sağlanmasıyla mümkündür ve bu koşullar da düzen dediğimiz şeydir. Yani insan hakları, belirli bir nitelikteki bir düzenin ilkeleridir.

En temel hak, insanın "yaşama hakkı"dır. "...yaşam hakkının, topluma, onun siyasal örgütlenmesi olan devlete, ciddi bir işlev, hatta ağır bir işlev..." yükler. "...devlet bir yandan, 'yaşam hakkının bozulmaması' için gerekli hukuksal örgütlenmesini tamamlar; öte yandan da, yaşam hakkının tam olarak gerçekleşmesi için, toplumda var olan ekonomik, sosyal tüm zayıflıkları gidererek, insanı, gerçekten 'yaşar kılma' önlemlerini alır. Yaşam hakkı öyle önemlidir ki, devlete, böyle bir çift yük yükler." (3) Yani devlet, yaşam hakkının korunması için, hem hukuksal düzenlemeler yaparak yaşam hakkını güvence altına alır hem de ekonomik ve sosyal önlemler alarak yaşam hakkı için gerekli koşulları hazırlar.

"Tüm bireylerin hukuk düzeni içinde özgürce varolabilecekleri ve yasalardaki hak ve özgürlükleri istedikleri gibi kullanabilecekleri bir ortam, çağdaş boyutlarda demokratik bir tartışma ortamı bireylerin kendilerini geliştirebilmeleri açısından zorunlu olan bir temeldir. Her şeyin özgürce gündeme getirilerek tartışabildiği bir ortamda haksızlıklar da ele alınabilecek, haksızlıkların üzerine gidilebilecek ve böylece devletin haklının yanında yer alması sağlanabilecektir." (4)


KÜRESELLEŞME

Küreselleşme, bireyselliğin ve ulusallığın ötesinde olanı ifade eden bir kavramdır. Hangi sözcüğün önüne gelirse bu sözcüğe, tüm dünyadaki insanları ilgilendiren ve tüm dünyadaki insanlar için gerekli olan bir şey olduğu anlamını yükler. Küresel ekonomi, küresel savaş, küresel medya, küresel etik, küresel kültür, küresel sinema, küresel mücadele, küresel işbirliği v.s.

"Küreselleşme sözcüğü iki anlamda kullanılmakta: İlkinde Dünya gezegenine gönderme yapmak. İkincisinde ise bir bütünü ya da bir bütün olarak kavranan bir faktörler dizisini çağrıştırmak için. Bu ikinci anlamda küreselleşme; ekonomik, sosyal ve kültürel alanda artarak homojenleşen bir dünyayı ve eğer fizik güçle dayatılmıyorsa bu homojenleşmeyle aynı anda var olan, farklılığın onaylanıp sürdürülmesine yönelik diyalektik tepkiyi içeren bir süreci ifade ediyor. Yani küreselleşme birçok etkinin yan yana yer aldığı, iç içe geçtiği oldukça karmaşık bir sürecin adı." (5)

KÜRESELLEŞME FAALİYETLERİ VE İNSAN HAKLARI (İHLÂLLERİ)

Küreselleşme faaliyetlerinin ne zaman başladığı konusunda çeşitli düşünceler vardır. Ancak insanın varolduğundan bu yana nasıl ki insan hakları ihlâlleri söz konusu olmakta küreselleşme faaliyetleri de, bugünkü anlamından uzak da olsa, insanlık tarihi kadar eskidir.

"Dünyasallaşma/küreselleşme, günümüz kültürünün bileşenlerinden olsa da gezegenin geleceğini belirleyecek tek mantık değildir. Finansal küreselleşme ve kültürel standartlaşma öğretilerinin ortaya atıldığı 80'li yıllarda, yeni bir düşünce hareketi ortaya çıkmıştır. Bu düşünce hareketi, tecim ve kültürel çoğulculuk mantığının merkezcil ve birleştirici güçleri arasındaki uyumsuzluğu vurgulamakta, bölümlenmeyi ve küreselleşmeyi toplumsal ve kültürel kimliklerin ayrılma/yeniden kurulmanın etkin olduğu gergin bir ikili olarak görmektedir. Yeni sorular sorulmaya başlanmıştır: Evrensel ağlara bağlanmak farklı topluluklar için ne gibi bir anlam taşır? Buna nasıl karşı koyarlar, nasıl uyum sağlarlar ve nasıl boyun eğerler?" (6) Uluslararası şirketler, üretim güçlerini ve sermayelerini arttırma yollarını, serbest piyasa ekonomisinin ilkelerini, özgürlük kavramının sıkça kullanıldığı sloganlarla yaymakta bulmuştur. Yani özgürleşmenin, çağdaşlaşmanın, gelişmişliğin bir yolunun (hatta bazen tek yolunun) belli bir ürünü tüketmekten geçtiğini benimsetmeye çalışmışlardır. Bu benimsetme çalışmaları sırasında, uydu teknolojileri sayesinde sınır ötesi yayıncılığa geçmiş olan medyadan da bol bol yararlanılmaktadır.

"Dünyayla birlik aynı zamanda ve özellikle yaşamın bir sonucudur. Bu birlik, her toplumun ayrı ayrı, dünyayla bütünleşmenin gerektirdiği ekonomik ve toplumsal modelle oluşur. Bu yapısal altüst oluş, bireylerin çalışma haklarını, sosyal güvencelerini ve kamu hizmetlerinden yararlanmalarını doğrudan etkiledikçe, bireylerce içselleştirilir. Büyük endüstri toplumlarında, giderek daha çok kişinin yaşamı endüstri göçlerinden, uluslar arası rekabetten, yani mali baskıdan etkilenmektedir." (7)

"Günümüzün en ileri uygarlık düzeyini temsil eden batı uygarlığının gelişme çizgisini başından sonuna değerlendirilmesi, ekonomi ve hukuk ilişkilerini ve dolayısıyla bunların insan hakları gibi temel değerlere olumsuz yansımalarını açığa çıkaracaktır. Bugün en uygar geçinen batının yükselişinin temelinde sömürgecilik yatmaktadır. Sömürgeciliğin tarihi incelendiğinde ekonomik kaynakların ele geçirilmesi için sürdürülen en acımasız savaşlar, baskılar ve insan haklarının ihlali belirgin biçimde göze çarpmaktadır. Ekonomik zenginlik ve güç ile dünyanın her yerinde insan hakları çiğnenmiş, yoğun sömürülerden sonra elde edilen zenginliklere günümüzün batı uygarlığı yaratılabilmiştir. Önceleri siyasal bağımlılık düzeni içerisinde, yürütülen sömürgecilik günümüzde bütünüyle ekonomik bağımlılık çemberi içinde yürütülmektedir." (8)

Tüm bunlardan da anlaşıldığı gibi küreselleşmenin asıl amacı son derece açıktır: Siyasal ve ekonomik bakımlardan güçlü olan gelişmiş ülkelerden yönetilen çokuluslu şirketlerin pazar paylarını artırmak, dünya ekonomisine hakim olmak ve küreselleşme faaliyetleriyle üretim ve tüketim biçimlerine yön vermektir.

Gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere, ekonomik düzenleme adı altında uyguladıkları ekonomik baskılar, bu ülkelerdeki insanların yaşam şartlarını değiştirerek onların günlük yaşamlarına müdahale etmektedirler. Az gelişmiş ülkelerdeki insanlar, kültürel değerler de dahil olmak üzere, sahip oldukları tüm eski alışkanlıklarını terk ederek kapitalist ülkelerin yönlendirdikleri ekonomilere boyun eğmektedirler. Oysa "insan hakları bildirisi klasik haklar yanı sıra sosyal ve kültürel haklara da yer vererek insanların özgürlük ve bağımsızlığa ancak ekonomik ve sosyal baskılardan kurtulması ile kavuşabileceğini vurgulamaktadır." (9)

"Sınırların giderek daha çok kalktığı ve ortaya küresel bir köyün ortaya çıktığı iddia edilse bile, herkesin bu küresel köyün vatandaşı olabileceği konusunda kuşkular vardır." (10) Bu düşünce akla, eşitsizlik kavramını getirmektedir. Değişen ve gelişen yaşam koşullarından dünya üzerindeki insanların adaletli bir şekilde yararlanamamaları, insan haklarının eşitlik ilkesine aykırıdır.

Etik kaygılar hesaba katılmadan, insani değerler göz ardı edilerek yapılacak düzenlemeler, ancak ve ancak belli bir toprak parçası üzerindeki insanların çıkarı için söz konusu olabilir.


DEÄžERLENDİRME

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin katılımıyla küresel sorunlara, küresel çözümler üretmek amacıyla 10 yıl arayla düzenlenmiş iki zirveden ilki 1992'de Brezilya'nın Rio kentinde ("BM Yeryüzü Zirvesi"), ikincisi ise 2002'de Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde ("BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi ") toplanmıştır. İlk zirveden beri geçen 10 yıllık bir zamanda alınan kararların hiçbirinin uygulanmamış oluşu, bu toplantıların neden yapılıyor olduğu sorusunu akla getiriyor. Hele ki yoksulluğa, açlığa ve temiz su ihtiyaçlarına da çözüm bulmak için bir araya gelmiş olan liderlerin, toplantı aralarında oturdukları sofraların mönülerine göz atıldığında bu sorunun cevabını vermek daha da güçleşiyor. "Dünya liderleri ve diğer VIP delegelerin kaldığı 5 yıldızlı Michelangelo Oteli'nin Şef Aşçısı Desmond Morgan, pişirilmek üzere stoklarında 5 bin istiridye, yarım ton ıstakoz ve kabuklu deniz mahsulleri, kovalar dolusu havyar, 2 tondan fazla fileto, tavuk göğsü, 250 kilo somon balığı ve yarım tondan fazla domuz eti ve sosis bulunduğunu söyledi. Morgan, tecrübelerine dayanarak yaptığı açıklamada, 'Liderler son dakikaya kadar ne yiyip içeceklerine karar veremediklerinden, isteyebilecekleri her şeyi depolarımızda bulundurmaya özen gösteriyoruz' dedi." (Milliyet, 28 Ağustos 2002)Liderlerin alınan kararların uygulanmasında göstereceklerini söyledikleri çabada samimi olduklarını düşünmek için en azından buradaki mönülerin daha mütevazı olması gerekmez mi?

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki kavga sürüp giderken dünya üzerinde 2 milyar insan elektriksiz, 1 milyar insan susuz, 3 milyar insan günde 2 dolarlık bir gelirle yaşamaya(!) devam etmektedir. İnsanın insanca yaşamasını sağlayacak olanakların yaratılmaması kimin sorumluluğundadır ya da suçudur? Bu konuda gelişmiş ve azgelişmiş olan ülkelerin liderleri birbirlerini suçlayarak sorunun çözümünü değil, soruna kimin neden olduğu konusundaki saptamalarını dile getirerek bu konudaki sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmaktadırlar. Azgelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelere, "sürdürülebilir kalkınmayı sağlamamız için pazarlarınızı açmıyor, kotaları kaldırmıyor, kapılarınızı kapalı tutuyorsunuz..." (11) suçlamasını yöneltirken gelişmiş ülkeler azgelişmiş ülkelere karşı kendilerini savunurlarken şu suçlamaları yapıyorlar: "Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için azgelişmiş ülkelere yaptığımız yardımların tutarı yüz milyar dolarlarla ifade edilebilecek düzeyde. Ancak bu yardımları azgelişmiş ülkelerin diktatörleri veya gelişmekte olan ülkelerin siyasileri ceplerine indirip kişisel amaçları için kullanıyorlar. Kalkınmayı engelliyorlar. Bunun için bu ülkelerde demokratikleşme ile ekonomik gelişmişlik birbirine paralel gitmeli..." (12)

Gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki bu tartışmanın, çözüm oluşturacak bir tarzda olmadığı düşünülebilir. Çünkü, kimse insanlığın içinde bulunduğu olumsuz koşullardan dolayı sorumluluğu üzerine almamaktadır. Liderler, üzerlerine düşen görevi yerine getirmekte, ülkelerini temsilen zirvelere katılmakta ve küresel sorunları tartışmaktadırlar. Ancak bu toplantıların sonunda yayınlanan ortak bildirilerdeki kararların bir çoğu kağıt üzerinde kalmaktadır. Ortak karar almak konusundaki hassasiyet, ortak eylem konusunda pek görülmemektedir. Bunun çok açık bir kanıtı vardır: Çözüm aranılan, tartışılan sorunların, daha da artmış bir halde, insanlık için hala bir tehdit oluşu.


NOTLAR

1. "Felsefe Ve İnsan Hakları", Hazırlayan:İoanna Kuçuradi, İnsan Haklarının Felsefe Temelleri, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 1996, Ankara, s.49.
2. Kuçuradi, a.g.e., s.49.
3. Kuçuradi, a.g.e., s.59.
4. Anıl Çeçen, İnsan Hakları, Gündoğan Yayınları, Ankara, 2000, s. 99.
5. Ali Ulvi Türkbağ, "Pasta Tarifleri Üzerine Bir İnceleme : Küreselleşme Ve Adalet", Doğu-Batı Düşünce Dergisi, Sayı:18, s.229.
6. Armand Mattelart, İletişimin Dünyasallaşması, İletişim Yayınları, Ankara, 2000, ss. 123-124.
7. a.g.e. , s. 134
8. Çeçen, a.g.e, ss. 122-123
9. a.g.e., ss. 195-196
10. "Küreselleşmenin Toplumsal Sonuçları", Derleyen: Veysel Bozkurt, Küreselleşmenin İnsani Yüzü, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000
11. Muharrem Sarıkaya,"Küreselliğin Kavgası", Hürriyet,1 Eylül 2002-Pazar
12. a.g.y.

 

 

KAYNAKLAR:

1- İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara,1996
2- Anıl Çeçen, İnsan Hakları, Gündoğan Yayınları, Ankara, 2000
3- Armand Mattelart,İletişimin Dünyasallaşması, İletişim Yayınları,İstanbul,2001
4- Küreselleşmenin İnsani Yüzü,Der: Veysel Bozkurt, Alfa Yayınları,İstanbul,2000
5- Doğu Batı Üç Aylık Düşünce Dergisi, Felsefe Sanat Ve Kültür Yayınları, Sayı: 18
6- Milliyet Gazetesi
7- Hürriyet Gazetesi

 

 

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

* Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü Mezunu

61663 kez görüldü, 0 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi