Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 1 Sıra: 2 / No: 41 /     DOI:

CAPRA ve Ekolojik Sistem Düşüncesi
Araş.Gör. Doğan BIÇKI
Uludağ Üniversitesi - İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi - Kamu Yönetimi Bölümü

Fritjof Capra ekosentrik çevre etiğinin önemli temsilcilerinden biridir. Merchant'a göre (1992) üç tip çevre etiğinden bahsedilebilir. Bunlar: bireyi merkeze alan Egosentrik etik; toplumu merkeze alan Homosentrik etik ve evreni merkeze alan Ekosentrik çevre etikleridir.

Temsilcileri arasında Hobbes, Locke, Malthus gibi isimlerin bulunduğu egosentrikler, temel olarak, bireysel faydanın maksimizasyonu savunmaktadırlar. Bu düşünceye göre, birey için iyi olan toplum için de iyidir.

Toplumun merkeze alındığı Homosentrik etiğin temsilcilerine göre, en iyinin ölçüsü en fazla insan için iyi olandır. Bu etiğin temsilcileri arasında Mill, Bentham, Commoner ve Bookchin sayılabilir.

Evrenin temel etik değer olarak merkeze alındığı Ekosentrik görüş, ekolojinin kurallarına dayalı bir sistemden yanadır. Buna göre ekosistemin birliği, istikrarı, çeşitliliği ve ahengi korunmalıdır. Ekosentrik görüşün Capra dışındaki diğer temsilcileri, Leopold, Carlson, Biyolojik kontrol yanlıları ve Derin ekolojistlerdir (Merchant, 1992).

Ekosentrik etiğin önemli temsilcilerinden olan Capra'ya göre, yeni bir dünya görüşüne geçilmesi gerekmektedir.Yeni bir dünya görüşüne geçilmesi, rasyonel ve sezgisel; indirgemeci ve holistik, analitik ve sentetik görüşler arasındaki dengeyi kuracak olan bir değer dönüşümüyle olacaktır.

Capra'ya göre Batı düşüncesi bir dönüm noktasındadır. Bu dönüm noktasının emareleri, ataerkil kültürün hakimiyetini yitirmeye başlaması, fosil yakıtlar çağının sona ermesi-alternatifi olarak güneş çağının açılması ve mekanik evren tasarımının yerine, yeni bir anlayış olarak sistem düşüncesinin geçmesidir. (Capra,1992).

Bu değişimin anahtar kavramı "sistem yaklaşımı"dır. Yaşama sistem yaklaşımı açısından bakılması, "sürdürülebilir topluluklar" kurabilmeyi mümkün kılacaktır. Capra'ya göre sürdürülebilir topluluklar kurmayı doğaya bakarak öğrenebiliriz. Bu yeni anlayış ekolojik sistemlerin kendi devamlılıklarını sağlamak için kendilerini nasıl organize ettiklerini anlamamızı sağlayacaktır. Ancak, bunu anlayabilmek öncelikle ekolojinin temel prensiplerini, diğer bir ifadeyle "doğanın dilini" öğrenmeyi gerektirmektedir. Bu yeni anlayış bize, ekolojinin prensiplerinin aynı zamanda tüm yaşam sistemlerinin de organizasyon prensibi olduğunu göstermektedir.

Capra'nın sistem düşüncesinin temel karakteristiklerinden biri bütünlüktür. Yaşam sistemleri birleşik (integrated) bütünlerdir ve kendisini oluşturan parçalara indirgenemezler. Yaşam sistemleri aynen ekosistemlerde veya sosyal sistemlerde olduğu gibi bireysel organizmaları, bu organizmaların parçalarını ve organizma topluluklarını içerir.

Capra'nın sistem düşüncesinin diğer bir önemli özelliği "ilişki"dir. Sistem düşüncesi ilişkisel bir düşünme biçimidir. Bu da parçalardan çok bütüne, objelerden çok ilişkilere bakmayı gerektirir. Batı kültüründe geleneksel bilim ölçmeye ve tartmaya endekslidir. Ancak ilişkiler tartılıp ölçülemezler. İlişkiler haritalandırılmaya (mapped) muhtaçtır. İlişkiler haritalandırıldığı zaman belli davranış kalıplarının (pattern) biteviye tekrar ettiği görülür ki; buna, ekolojide kalıp (pattern) adı verilmektedir. Yaşamın ona özelliğini veren kalıbı (pattern) bir ağ özelliği taşımasıdır. Capra, bu özelliği şöyle açıklamaktadır: "Her nerede yaşam fenomeni gözler iseniz orada ağ örgüleri (networks) vardır... Her organizma organlar, hücreler ve çeşitli parçaların oluşturduğu bir ağdır. Dolayısıyla ağ örgüleri içerisinde başka ağ örgüleri vardır... Söz konusu bu ağ örgüleri doğrusal olarak işlemezler. Dolayısıyla bir ağ örgüsü kalıbındaki ilişkiler doğrusal değildir. Doğrusal olmama özelliğinden dolayı, bir etki veya mesaj bir spirali (loop) izleyerek bize geri döner. Bu, bir tür kendi kendini düzenleme ve denetim biçimidir... Benzer biçimde bir topluluk da yaptığı hatayı izleyerek kendi kendisini düzenleyebilir... Ekolojik sistemlerdeki geri besleme spirallerini gözlemenin bir yolu da geri-dönüşümdür (recycling)... Enerji ve madde, döngüsel akışlar izler. Buna bakarak eko-sistemi hiçbir artığın yaratılmadığı topluluklar olarak tanımlayabiliriz'' Bu durum doğadan alınması gereken en önemli derstir. Doğadaki bu düzene bakarak işlerimizi, şimdi olduğu gibi, kaynak tüketmek-mal üretmek - onları atarak artık yaratmak şeklinde değil, doğanın döngüsel süreçlerini örnek alarak yeniden şekillendirmemiz gerekir (Capra;1994).

Capra'nın sistem yaklaşımının diğer bir özelliği, yaşamın bir süreç olarak düşünülmesidir. Yaşamın bir süreç olarak algılanması bizi, aklın/bilişin yeniden kavramlaştırılmasına götürmektedir. Bu kavramlaştırma "Santiago Biliş (cognition) Teorisi"nce gerçekleştirilmiştir. Capra'nın da benimsediği bu teoriye göre, biliş tüm yaşam sürecini-algıyı, duyguyu, davranışı-içerir ve bir beyne veya sinir sistemine sahip olmayı gerektirmez. Biliş teorisi, Kartezyen madde-akıl ayrımını geçersiz kılmıştır; artık aklın ve maddenin ayrı kategoriler olarak düşünülmesi mümkün değildir. Zira, bu teorinin de işaret ettiği gibi akıl, yaşayan şeyde (thing) kendi kendisini düzenleme süreci olarak içkindir (inherent). Bu düşünce biçimi maddeyi, aklı ve yaşamı birleştirmektedir (Capra,1997).

Maddenin aklın ve yaşamın ayrı kategoriler olarak düşünülmesi, bilimin mevcut sorunlar karşısında yetersiz kalmasına ve ekolojik sorun]arın derinleşmesine yol açmıştır. Bundan dolayı tüm bilimlerin kendilerini sistem yaklaşımına göre düzenlemeleri gerekmektedir. Örneğin, Capra'nın Batı düşüncesi kritiği içerisinde ekonomi biliminin ayrı bir önemi vardır. Zira, ekonominin, "sistem düşüncesi" öncüllerine dayanmayan yapısı, yaşanmakta olan sürdürülebilirlik sorununun temel nedenidir. İster kapitalist olsun, ister komünist olsun günümüz ekonomisinin temel saplantısı büyümedir. Teknolojik ve ekonomik büyümenin sınırlı bir çevrede ancak felakete yol açacağı bilinmesine rağmen, ekonomistler ve politikacılar bu eğilimlerinden vazgeçmemektedirler. Bunun temel nedeni, (ego-sentrik etik bahsinde de zikredilen) "bir şey, bir kişi veya zümre için iyi ise tüm toplumun çıkarınadır" şeklindeki doğrusal düşünme biçimidir. Bu varsayım, bütünün parçaların toplamına eşit olduğu şeklindeki indirgemeci mantığa dayanmaktadır. Bu indirgemeci yanılsama, ekonomik güçlerin birbirleriyle giderek sertleşen tarzda çarpışmasını, toplumsal dokunun bozulmasını ve doğal çevrenin tahribini getirmiştir. Bu sonucun ortaya çıkışında kapitalist ve sosyalist ekonomiler eşit derecede sorumludurlar. Zira her ikisi de endüstriyel büyümeye istekli, katı teknolojiler kullanma konusunda ısrarlı ve merkezi-bürokratik örgütlenmelere sahip olmak noktasında ortaktırlar.

Capra'ya göre, devam etmekte olan ekonomik büyümenin en ciddi sonucu, yeryüzündeki kaynakların tükenmesidir. Ekonomik kaynakların tükenmesini önlemek için hem ekonomik büyüme fikrini terk etmek, hem de nüfus artışını azaltmak gereklidir. Hali hazırda üçüncü dünyadan kaynaklanan nüfus sorununun oluşmasında gelişmiş ülkelerin sorumlulukları vardır. Gelişmiş ülkeler sömürü ilişkisi kurdukları birinci dünyanın yaşam standartlarını yükselterek nüfuslarının artmasını sağlamışlardır. Ancak, sömürgelerden aktarılan kaynaklar yüzünden üçüncü dünyadaki yaşam standardının devam ettirilmesi mümkün olmamıştır. Sömürü düzeni, ekosistemdeki karşılıklı bağımlılığın sonucu olarak sömüreni de etkilemiştir. Bunu gidermenin yolu üçüncü dünyanın refah düzeyinin arttırılmasıdır.

Capra'nın üzerinde durduğu bir diğer problem de katı teknoloji sorunudur. Daha öncede belirtildiği gibi mevcut sistem katı teknoloji kullanımına dayalıdır. Katı teknolojilerin en tehlikeli yönünü nükleer silahlar oluşturmaktadır. Bu silahların üretilmesi askeri amaç dışında sivillerin de yaşamını tehdit etmektedir. Capra'nın bu konudaki önerisi, katı, yoğun teknolojili ürünlerin terk edilerek, yumuşak, geri dönüşüme müsait, yerel kaynakların değerlendirilmesine dayalı teknolojilerin kullanılmasıdır. Capra'nın teknoloji sorunuyla ilgili olarak üzerinde durduğu diğer bir nokta enerji sorunudur. Capra'nın bu sorunla ilgili çözüm önerisi, nükleer enerji gibi tehlikeli, fosil yakıtlar gibi kirletici ve yenilenemez nitelikte olan enerji kaynaklarının terk edilerek, güneş enerjisi gibi hem bol ve ucuza mal edilebilecek olan hem de zararlı etkileri olmayan alternatif enerjilerin kullanılmasıdır. Alternatif enerjiler içerisinde güneş enerjisine atfettiği önemden dolayı gelecek çağ için "güneş çağı" nitelemesini kullanmayı uygun bulmuştur (Capra,1992).

Capra'nın, Batı düşüncesinin değişmekte olduğu ve yeni bir paradigmanın (sistem düşüncesi) hakimiyet kazanmaya başladığı yönündeki argümanı S.Elkins tarafından eleştirilmiştir.

Elkins'e göre: "Capra'nın yaklaşımı, kültürü, sosyal değer ve eylemlerin yansıması olarak idealleştirmektedir. Capra, sosyal yapıların nasıl değişebileceğini analiz etmeksizin, değerlerin ve dünya görüşlerinin döngüsel kalıpları takip ederek değişeceğini varsaymaktadır. Buna göre, yeni düşünceyi taşıyan gruplar ortaya çıkmakta, eski sosyo-ekonomik formlar ortadan kalkmakta ve yeni bir döngü başlamaktadır-patriyarkal olmayan güneş çağına geçiş... Değişim acısız, yumuşak ve politik mücadeleden bağımsız gerçekleşmektedir!!"

Elkins, biraz da hafife aldığı Capra'nın bu argümanına karşı kendisi, değerlerin, kişilerin toplumdaki konumlarına bağlı olarak elde ettikleri günlük deneyimlerinden meydana geldiğini; Capra'nın iddia ettiği gibi, Newtoncu-Kartezyen dünya görüşünden öğrenilmediğini; ayrıca ekonomiyle ilgili problemlerin kültürün büyüme takıntısından değil; özel mülkiyetin eşitsiz dağılımından kaynaklandığını belirtmektedir. Elkins'ın Capra'ya yönelik son eleştirisi, "sistem düşüncesinin" en az Capra'nın eleştirdikleri kadar indirgemeci olduğu yönündedir. Elkins'e göre, Capra'nın ekolojik paradigması, kültürel bir dönüşüm aracı olmaktan çok, toplumun ve doğanın teknokratik yönetimi için uygun bir araç olma konumundadır (akt,Merchant}1992).

 

SONUÇ:

Capra'nın ekoloji düşüncesini oluşturan en önemli unsur, evrenin içindeki tüm canlı ve cansız varlıklarla birlikte bir sistem olarak düşünülmesi gerektiğidir. Evrenin, birbirleriyle ilişkide olan bir ekosistem olarak düşünülmesi, sürdürülebilir toplulukların kurulabilmesi için hayati önemdedir. Zira, Batı düşüncesinin üretisi olan parçacı, indirgemeci mekanik evren tasarımı yüz yüze olduğumuz ekolojik sorunlara kaynaklık etmiştir. Capra'nın bu düşüncenin alternatifi olarak önerdiği sistem görüşü, yenilenebilir kaynaklara dayalı, büyüme hırsı taşımayan, doğayla uyumlu bir düzeni vazetmektedir.

KAYNAKLAR:

Capra, Fritjof; "Ecology and Community", Elmwood Qarterly, California:1994, http://www.sdearthtimes.com/et0195/et0195s1.html

Capra, Fritjof; "Web of Life", A Lecture by Capra, Dublin: 1997 (http://www.yahoo.com)

Capra, Fritjof; Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, Çev. M. Armağan, İnsan Yayınevi, İstanbul: 1992

Merchant, Carolyn; Radical Ecology. Routledge, London: 1992

61536 kez görüldü, 0 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi