Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 1 Sıra: 2 / No: 19 /     DOI:

Gelirler Politikasının Uygulanmasında Sosyal Tarafların Rolü
Yard. Doç. Serap ÖZEN KAPIZ
Muğla Üniversitesi - İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Giriş

Son yıllarda yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki hızlı dönüşümlerle birlikte endüstri ilişkileri sistemi de bir dönüşüm içine girmiştir. Çıkar çatışmalarına dayanan bir yapıdan uzlaşmacı bir yapıya yönelim ağırlık kazanmaktadır. Bu süreçte, uygulanan makro politikalara, sosyal tarafların yaklaşımının önemi de artmakta ve özellikle sendikaların karar alma sürecine katılımlarının arttığı gözlenmektedir. Bu çerçevede, makro ekonomik politikalar kapsamında uygulanan para ve maliye politikalarına yardımcı araç olarak kullanılan gelirler politikasının uygulanmasında ve başarılı olmasında sosyal taraflar arasındaki uzlaşma önemli bir rol üstlenmektedir.

1.Gelirler Politikası Kavramı

Gelirler politikası, Avrupa'da "Gelirler Politikası" (incomes policy) olarak bilinen kavram, Amerika'da "Fiyat ve Ücret Kontrolleri" (price and wage controls) ya da "standartlar" (guidelines) adıyla uygulamada yer almaktadır. Gelirler politikası mali ve parasal tedbirlerden çok, ücretler, fiyatlar ve diğer gelirlerin artış oranlarını kontrol etmekte kullanılan bir politika aracıdır (The Wage-Price Freeze of 1971; s.10). Bu politika aracı, nominal ücret düzeyindeki artışla fiyat artışlarını etkilemek için kullanılmıştır (OKTAY; s.281). Gelirler politikasının amacı, gelirin yeniden dağılımını sağlamak, büyümeyi sınırlandırarak ücretler ve kar gibi nominal gelirlerin paylarını etkileyerek enflasyonu düşürmektedir (http://www.xrefer.com/entry/222320). Gelirler politikası belirgin bir şekilde, enflasyonla mücadele eden para ve mali politikalarının bir tamamlayıcı olarak kabul edilmektedir (GREENWALD; s.488). Diğer bir ifadeyle, para ve mali politikalara yardımcı olarak uygulanan gelirler politikası, mali ve parasal sınırlamalar için bir araç değil, devletin nominal gelirlerin artış oranını yavaşlatmak amacıyla, ücretler ve fiyatlar üzerindeki doğrudan politikaları içermektedir (Ekonomi Ansk.; s.501).

Gelirler politikası, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra gelişmiş bazı Batı Avrupa ülkelerinde değişen ekonomik koşulların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle 1960'lardan itibaren gelirler politikası uygulamaları yaygınlaşmasına rağmen, sosyal tarafların farklı yaklaşımları ve uyuşmazlıkları bazı güçlüklerle karşılaşılmasına yol açmıştır. Bu nedenle, hemen hemen bütün endüstrileşmiş ülkelerde gelirler politikası makro ekonomik politikanın en şiddetli problemlerinden birini oluşturmuştur. Yaşanan ağır ekonomik krizler ve hızını arttıran enflasyon oranı, devletin piyasa ekonomisine müdahalesini kaçınılmaz kılmıştır. Ancak enflasyonla mücadele etme süreci, ülke ekonomilerinin hızlı kalkınma hedefi ve tam istihdamı gerçekleştirme idealleri karşısında kolay olmamıştır. Ayrıca, sendikaların varlığı, toplu sözleşme sistemi ve grev hakkı, ücret-fiyat-enflasyon ilişkisini tamamen içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bir yandan sendikalar üyelerinin ücret gelirlerini arttırmak için uğraş verirken, diğer yandan işverenler karlarını maksimize edecek ücret-fiyat dengesini oluşturmaya çalışmışlardır. Hükümetler ise, tam istihdam içinde, hızlı ve dengeli kalkınmayı sağlayabilmek için, rejimlerine uygun ölçüde fiyat ve ücretleri makro seviyede düzenleme politikasını milli ücret politikası adı altında uygulamaya koymuşlardır (ZAİM; s.376). Ancak, yaşanan olumsuz tecrübeler, iktisat politikası hedeflerinin gerçekleştirilmesinde yalnızca, hükümetlerin ve Merkez Bankalarının para ve maliye politikaları gibi klasik müdahale araçlarının yeterli olamayacağını da ortaya koymuştur. (UÇKAN,s.17). Böylece, milli bir ücret politikasının tek başına yeterli olmayacağı, ücret dışındaki gelirlerle birlikte bütün ekonomik faaliyetlerin genel bir gelirler politikası halinde enflasyonsuz tam istihdamı sağlama amacına yöneltilmesi kabul edilmiştir. Bu politika çerçevesinde, sadece ücretleri ya da sadece fiyatları kontrol etmek yeterli olmamaktadır. Bu yüzden ücret ve fiyatların birlikte kontrol edilip, diğer gelirlerin dolaylı kontrolü de sağlanmış olmaktadır. Bu politikada, ücret artışları ve fiyatlar için belirli normlar kabul edilmiştir. Bu normlar ücretlerin verimlilik oranında artması, fiyatların da aynı ölçüye göre yükselip düşmesidir. (ZAİM;s.392-393).

Gelirler politikası, bir ekonomik sistemin istikrar ve büyüme koşullarına duyarlı gelir artışlarını sağlayacak düzenlemeleri amaçlamalıdır. Tam istihdamın hedeflendiği durumlarda ise, gelirleri arttırma çabaları enflasyonun kaynağını oluşturmaktadır (PARASIZ; s. 418). Gelirler politikası kısaca, endüstrileşmiş toplumlarda, ekonomik ve sosyal büyümenin doğurduğu sorunları çözmek için ortaya çıkmış, parasal gelirdeki artış oranını, üretimin uzun dönemli artış oranı sınırları içinde tutmaya çalışan makro ekonomik bir politika aracıdır.

2. Gelirler Politikasının Önemi ve Türleri

Tam istihdam ve makul bir fiyat istikrarının sağlanması için araştırmalar, uzun yıllar gelişmiş ülkelerin ekonomistlerini ve politikacılarını meşgul etmektedir. Pek çok ekonomi enflasyon sorununu çözmeye yönelik girişimlerinde, çeşitli gelirler politikası türleri denemişlerdir. Ücretler ve fiyatlara doğrudan müdahale eden gelirler politikası, en azından kısa dönemde enflasyon ve işsizlik arasında mübadeleyi geliştirebilir ve enflasyon beklentilerini kırabilir. Gelirler politikaları, para ve mali politikalara ek olarak fiyat istikrarının ve tam istihdamın sağlanmasında kullanılmaktadır (ZAİM; s.369-370).

Gelirler Politikasının Türleri

Gelirler politikası çeşitli şekillerde uygulanmaktadır. Kısa dönemli gelirler politikası, belirli bir süre boyunca ücretlerin dondurulması şekilde uygulanır. Ücretlerin dondurulması, savaş dönemlerinde ve uluslararası ödemeler dengesinde bir kriz ortaya çıktığında kullanılır. Örneğin, ABD'de 1971 krizinde bir ücret-fiyat dondurma politikası izlenmiştir (HAMERMESH-REES; s.432). Diğer yandan, uzun dönemli gelirler politikasının türlerinin incelenmesinde, iki sınıflandırmanın ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlardan ilki, gelirler politikasını iki temel türe ayırarak genel bir sınıflandırma yapmaktadır. Bu sınıflandırmanın ilk türü, genelleştirilmiş ücret standartlarının zorla kabul ettirildiği politikadır. İkincisi, rekabetçi, serbest piyasa ekonomisini geliştirmek ve ekonominin performansını arttırmak suretiyle, farklı sektörlerde tekelci kısıtlamaları ve piyasa kusurlarını bertaraf eden özelleştirilmiş tedbirlerin oluşturulduğu gelirler politikasıdır ( HABERLER; s.268).
Gelirler politikası için yapılan ikinci sınıflandırma gelirler politikalarını beş farklı türde incelemektedir(GREENWALD;s.488-490).

i) İlk tür, ücret-fiyat kararlarının kamu kontrolüdür. Hükümetin en ılımlı ücret-fiyat politikasıdır. Ücret-fiyat kararları, devletin kontrolü altında bir kuruluş tarafından izlenmektedir. Bu kuruluşun enflasyonu sınırlandırma yeteneği, kamuoyunu etkileme olanağına ve fiyat-ücret artışlarını yapanların kamuoyu karşısındaki hassasiyetlerine bağlı bulunmaktadır. Özellikle ABD'deki uygulamalardan anlaşıldığı kadarıyla, gelirler politikasının bu türü, ücret ve fiyat hareketleri üzerinde önemli bir etki yaratmamaktadır.

ii) Gelirler politikasının ikinci türü, gönüllü ücret-fiyat prensipleridir. Bu politika, ücret ve/veya fiyat hareketleri için kurulan genel bir standart hariç, kamu kontrolüne benzemektedir. Genel ücret standardı, genellikle emek verimliliğine, tüketici fiyatları hareketlerine ya da ikisinin bileşimine ait, daha uzun dönemli hareketlerin bir fonksiyonudur.

iii) Üçüncü tür gelirler politikası, önceden belirlenmiş bir standarttan aşağı ücret ve fiyatları arttıranlara vergi indirimleri ve sosyal programlar gibi teşvikler sağlamaktadır. Böyle bir programın düzenlenmesinde temel olgu, teşviklerin ve standardın niteliğinin ve büyüklüğünün belirlenmesidir. Standart, uzun dönem verimlilik artışı ve enflasyon oranının bileşimidir. Vergi indirimi ve harcama artışlarının da kontrol edilmesi önemlidir. Aksi taktirde, diğer politikalarla uygun biçimde koordine edilmeyen hükümet açıkları, enflasyonun bir nedeni olabilmektedir.

iv) Gelirler politikasının dördüncü türü, önceden belirlenmiş bir standardın üstünde ücret ve fiyatlarını arttıranlara genellikle ek vergi şekilde cezaların verilmesini içermektedir. Diğer bir ifadeyle, vergiye dayalı bu gelirler politikası, standardın üstünde ücret artışını kabul eden firmalara artırımlı bir vergi yükü yükleyerek, ücret ve fiyat artışlarını sınırlandırmaktadır. Ceza yöntemine dayalı programların en bilineni vergiye dayalı gelirler politikasıdır (PARASIZ; s. 418). Bu tür politika genelde üç şekilde uygulanabilir:

  • Daha önce belirlenmiş standarttan daha yüksek ücret artışı gerçekleştiren firmalara artan oranlı vergi cezası yüklenebilir.
  • Ücret artışlarına belli koşullarla izin veren bir plan sunulabilir.
  • Her iki tarafın sunduğu son iki teklifin en uygununu seçme yetkisine sahip bir hakemin kararına uyulması istenebilir.

Vergiye dayalı gelirler politikası uygulamalarında, görüldüğü gibi, piyasa güçleri ön planda tutularak kesin bir müdahaleden kaçınılmaktadır. Bu tür politika uygulamalarında ya herhangi bir etki ortaya çıkmadığı, ya da olumsuzluklarla karşılaşıldığı ileri sürülmektedir (PARASIZ; s.427). Bu anlamda gelirler politikasının etkisi istihdamı ve üretimi düşürücü, fiyatları yükseltici yönde olmaktadır. Böylece, gelirler politikasını amacının tersine, düşük bir enflasyon oranını gerçekleştirmekten uzaklaşarak, fiyatları yükseltmektedir.

v) Gelirler politikasının son şekli ise, zorunlu kontrollerdir. Hükümetin aldığı bu tür kararlara uymamak, hapis cezası dahil çeşitli şekillerde cezalandırılmaktadır.

3. Gelirler Politikasının Oluşumunda Sendikaların Etkileri

Enflasyonun önlenmesi, tam istihdamın sağlanması ve sürekliliği, iktisadi büyümenin gerçekleştirilmesi ve toplu sözleşme ile çalışma barışının sağlanması gelirler politikasının en önemli hedeflerini oluşturmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için, devlet başta olmak üzere, politikanın uygulanmasını etkileyen ve bu uygulamada etkilenecek taraflar olan sendika ve işverenlerin bazı görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Devlet, para ve kredi tedbirleri, mali tedbirler ve fiyat kontrolleriyle; rant, kira, faiz, ücret ve ek ödemeler, temettü ve karlar, spekülatif kazançlar ve serveti kontrol etmektedir. Devlet politikanın uygulayıcısı olmasına rağmen, gelirler politikasının başarılı olup olmamasında en önemli aktör sendikalardır.

Günümüzde bütün demokratik ülkelerde, sendikaların ücret artışı taleplerini gerçekleştirebildikleri toplu sözleşme ve grev yapma hakları bulunmaktadır. Ekonomik gelişmelerini tam istihdam hedefi doğrultusunda gerçekleştirmek isteyen bu ülkelerde, tam istihdam halinde talebin artışı ve diğer yapısal ve uluslararası ekonomik etkiler sonucunda fiyatlar yükselmekte ve enflasyonist bir etkinin ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Oysa ki, ekonomik gelişme, fiyatlarda sağlanan bir istikrarla dengeli bir süreklilik kazanmaktadır (ZAİM; s.352). Burada konumuz açısından tartışılan nokta, sendikaların toplu sözleşmeler yoluyla enflasyonist bir etki yapıp yammadıklarıdır. Çünkü, tam istihdama artan ücretlerin artan fiyatlarla tüketiciye yansıtılmasıyla ulaşılabilmektedir. Bu görüşe göre, sendikaların tekelci karakterleri enflasyonist etkiyi arttırmaktadır. Bu etki ücretlerin verimlilik artışından daha fazla yükseltilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Ekonomik verimliliğin üzerinde bir ücret artışı, fiyatları da arttırmaktadır. Bu yüzden, ücret maliyetinde değişme yaratmayacak şekilde, ücret ve verimlilik artışlarının aynı oranda olması istenmektedir (AKSU; s.100).

Sendikaların ve toplu pazarlık sisteminin enflasyonist etkisini kısmen veya tamamen reddeden ikinci görüş, ilkine göre daha ılımlı ve gerçekçi görünmektedir. Buna göre, sendikalar toplu sözleşme sistemiyle, işverenlerin ücret artışlarına karşı koymalarını sağlayarak, olumsuz değil, tam tersi enflasyonu azaltıcı bir etki yapmaktadırlar. Diğer görüşün aksine, sosyal sorumluluk duygusuyla hareket eden sendikalar taleplerini frenleyebilmektedirler (ZAİM; s.369-370). Bu noktada, uzlaşmacı bir endüstri ilişkileri sisteminin bir parçası olarak hükümet, işçi ve işveren kuruluşlarının çıkarları arasında uyum, karşılıklı fedakarlık anlayışı ve güven temeline dayanan bir işbirliğinin kaçınılmaz varlığı öne çıkmaktadır (CHRYSTAL-PRICE; s.137). Makro anlamda benimsenip uygulanacak olan bir sosyal diyalog süreci, gelirler politikasının da başarı koşulları arasında yer almaktadır (UÇKAN; s.20).

4. Gelirler Politikasının Dünyadaki Uygulamaları

2. Dünya savaşından sonra, birçok gelişmiş ekonomide, milli ücret ve gelirler politikası uygulanmıştır. 1947-1960 yılları arasında Hollanda, Norveç, İsveç, Avusturya ve Danimarka gibi ülkelerde uygulanmaya başlayan bu politika, önce Fransa ve İngiltere'de, 1960-1970 döneminde ABD dahil olmak üzere pek çok gelişmiş ülkeye yayılmıştır (ELLIOTT; s.455). Bu ülkelerde gelirler politikası, toplu pazarlığın ulusal ekonominin bazı temel gereklerini de dikkate alarak işletilmesine yardımcı araç olarak kullanılan bir politika olmuştur (DERELİ; s.5).

İşçi ve işveren sendikaları, konfederasyonlar halinde örgütlenen ve otoriteyi üst kademe sendika örgütlerinde toplayabilen demokratik ülkelerde, merkezi bir ücret politikası sayesinde, milli ücret ve gelirler politikası uygulanabilmiştir. Teorik boyutta anlatıldığı gibi, ancak, sendikalar kısa dönemde ücret seviyesini verimlilik artışından daha fazla arttırdığı ve uzun dönemde ücret esnekliğine engel oldukları için maliyet enflasyonundan sorumlu tutulmuşlardır. Ayrıca sendikaların ücretleri arttırmasının işsizliğe yol açtığı iddia edilmiştir.

Tam istihdam ve hızlı ekonomik gelişme ile fiyat istikrarını bir arada gerçekleştirmek oldukça güçtür. Bu amaca, bir de sendikaların pazarlık gücü eklenince, söz konusu uzlaşmanın sağlanması da zor olmaktadır. Fiyat istikrarını sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerde farklı girişimlerde bulunulmuştur (Ayrıntılı bilgi iç,n bkz, DERELİ; s.11-12). Gelirler politikası uygulamalarında özellikle çalışma barışını da korumaya yönelik olan sosyal tarafları da içeren üçlü yapıda ulusal anlaşmalara sıklıkla başvurulduğu görülmüştür. Hollanda, Danimarka, Avusturya, Norveç, İsveç ve Almanya'da uygulanmıştır. Örneğin, İsveç'te 1970'te sendika ve işveren federasyonu arasında ulusal ücret anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma sendikaların ücret taleplerini sınırlayarak, ücret artışı beklentilerini en aza indirmeleri açısından önem taşımaktadır.

Gelirler politikasının ABD'de uygulanan şekli, ücret-fiyat standartlarıdır. Bu tür gelirler politikası ayrıca, İngiltere, Fransa ve Kanada'da uygulanmıştır. Amerika'da Kennedy döneminde uygulanan ücret-fiyat standartları beklendiği kadar başarılı olmamıştır. Nixon yönetimi dönemindeki uygulamada ise, ücret artışlarının "geçinme endeksi artışı + genel verimlilik artışı" kadar olması kararlaştırılmıştır. Genel artış düzeyinin ise %5.5'i aşmaması kabul edilmiştir. Sistemin işleyebilmesi için, işçi sendikaları ve işveren temsilcileri ile hükümet uzmanlarından oluşan üçlü yapıya sahip bir "Ücret Kurulu ve Fiyat Komisyonu" oluşturulmuştur. Ücret ve fiyat politikasının esnek olmasına önem verilerek, fiyatlarda ancak verimlilik artışı oranı ile telafi edilemeyip, bu oranı aşan maliyet artışları kadar bir yükseltilmeye izin verilmesi de kararlaştırılmıştır. Enflasyonist baskıyı azaltmaya yönelik bu uygulamanın ikinci aşamasında sendikalar söz konusu politikanın uygulanış biçimine (özellikle, karların yeterince kontrol edilmeyişine) karşı çıkarak, işçi temsilcilerini ücret kurullarından çekmişlerdir (The Wage-Price Freze of 1971; s.17).

Bu dönemdeki ücret-fiyat kontrollerinin sınırlı da olsa başarıya ulaşabildiği, işsizliği önemli ölçüde yükseltmeden, enflasyonu düşürdüğü gerçeği kabul edilmektedir. İşçilerin bu kontrollerden sanıldığı gibi zararlı çıkmamaları, bu tür politikalara temelde karşı olan sendikaların, bu kontrolleri başarısızlığa sürükleyecek ölçüde grevlere gitmedikleri ve gerektiğinde güçlerini sınırladıkları görülmüştür. ABD'deki bu uygulama, ılımlı ve esnek bir gelirler politikasının serbest toplu pazarlık ilkelerini yok etmeden de belirli ölçüde etkili olabileceğini göstermiştir.

5. Türkiye'de Gelirler Politikası, Sosyal Tarafların Rolü ve Genel Bir Değerlendirme

Türkiye'de gelirler politikası oluşturmada devletin bazı araçlar kullandığı görülmektedir. Bu araçlardan ilki, kalkınma planlarıdır. Planlarda toplu sözleşmelerle belirlenen ücret artışları, verimlilik artışına bağlamıştır. Örneğin, 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda, "Kamu Kesimi Endüstri İlişkileri Birimi" ve "Ücret ve Gelirler Konseyi" kurulması öngörülmüş, ancak gerçekleştirilememiştir (KORAY-TOPÇUÄžOLU; s.186).

Görüldüğü gibi ülkemizde, beş yıllık kalkınma planlarında ücretin verimlilik artışı oranında yükseltilmesi prensibi belirlenmiştir. Ancak, Türkiye'de bugüne kadar özel sektör işverenleri tarafından fiyat istikrarının sağlanması ve enflasyonist baskıların azaltılmasından çok, sendikaların aşırı ücret artışı taleplerinin verimliliğe bağlanarak ılımlı hale sokulması amacını taşıyan ücret ve gelirler politikası talepleri işçi sendikaları ve tarafından kuşku ve tepkiyle karşılanmıştır. Sosyal taraflar arasında yeterli işbirliği ve destek sağlanamadığı görülmektedir. Özellikle, 1977'den sonra, ücret ve fiyatlardaki şiddetli yükselişler enflasyonu arttırmış, ücret-fiyat ve gelirlerin düzenlenmesini gerekli kılmıştır.

Türkiye'de devletin en büyük işveren olması, işveren olarak kendine bağımlı çalışanların ücretlerinin belirlenmesinde söz sahibi olmasını, dolayısıyla ücret-fiyat dengesine müdahalesini gündeme getirmektedir (KORAY-TOPÇUOÄžLU; s.189).

Kalkınma planlarının yanında gelirler politikası uygulamalarında kullanılan bir diğer araç da sosyal taraflar arasındaki toplumsal anlaşmadır. 1978'de, kamu kesimini kapsayan işçi-işveren ilişkilerini düzenlemeyi, sağlıklı ve barışçıl bir çalışma yaşamının oluşturulmasını amaçlayan, "Toplumsal Anlaşma" imzalanmıştır (IŞIÄžIÇOK). Bu anlaşma sadece bir ücret anlaşması değildir. Bu amaçla, Hükümet ve Türk-İş temsilcileri ücret politikası ve işçi-işveren ilişkilerinde ortaya çıkan temel sorunları ele alarak, toplu pazarlık, iş hukuku, yönetime katılma ile ilgili ayrıntılı hükümler üzerinde görüş birliğine ulaşmışlardır. Kamu kesiminde yapılacak toplu iş sözleşmelerinde ücretlerin 1976 yılındaki satın alma gücü esas alınarak arttırılması ve ayrıca toplu sözleşmenin yürürlükte olduğu süredeki fiyat artışlarının da göz önünde bulundurulması ilkesi, gelirler politikası açısından büyük önem taşımaktadır (TOKOL; s. 57). Ancak, anlaşma çeşitli nedenlerle çok kısa bir süre (on dört ay) yürürlülükte kalabilmiştir. Başarısız bir deneyim olmasına rağmen, endüstri ilişkileri sistemi içinde önemli bir tarihi belge niteliğini korumaya devam etmektedir.

1980'lere gelindiğinde, "24 Ocak ekonomik istikrar programı" kapsamında, kamu iktisadi kuruluşlarının toplu sözleşmelerinde uygulanacak ilkelerin saptandığı ve bu ilkelerin özel kesim için de uygulanmasının istendiği görülmektedir. Bunun için, "Toplu Sözleşme Koordinasyon Kurulu" oluşturulmuştur. Kurul, özellikle toplu sözleşmelerde belirli bir ücret artış tavanının aşılmaması yolunda çaba harcamıştır. Toplu sözleşme dönemine girildiğinden bu yana, sendikaların aşırı ücret artışı taleplerinin, fiyat artışlarına yol açtığı ve bunun da enflasyonun başlıca kaynağı olduğu kabul edile gelmiştir. Enflasyonun tırmandığı dönemlerde, zaman zaman ücretlerin dondurulması talepleriyle karşılaşılmıştır. Bu talepler gerçekleştirilmese de, ücret artışlarında bir tavan getiren ilke kararları çerçevesi ve zorunlu hakem uygulamasıyla ücret artışları belirli bir sınırda tutulmaya çalışılmıştır (KORAY-TOPÇUOÄžLU; s.193).

1990'lara gelindiğinde dünyada yaşanan hızlı değişim süreci ve küreselleşme, endüstri ilişkileri sistemine de yeni boyutlar getirmiştir. Bu bağlamda, sosyal tarafların karşılıklı işbirliği ve güven içinde ekonomik ve sosyal sorunlara uzlaşmacı bir tutumla yaklaşımlarının, kısaca sosyal diyalogun önemi de artmış görünmektedir. Son yıllarda ülkemizde işçi ve işveren konfederasyonlarının da talepleriyle, sosyal diyalog sürecine işlerlik kazandırma girişimleri dikkat çekmektedir (IŞIÄžIÇOK). AB'ye uyum süreci kapsamında ilk kez 1995'te Başbakanlık Genelgesi ile sosyal diyalog, ekonomik ve sosyal konsey ile kurumsallaştırılmıştır. Bu konsey, her ne kadar danışma niteliği de taşısa, Türk endüstri ilişkileri sisteminde, işçi ve işveren tarafları arasında önemli bir işbirliği göstergesi olmuştur. Nisan 2001'de, "ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak, sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak, istişari mahiyette ortak görüş belirlemek için" oluşturulan Ekonomik ve Sosyal Konsey'in kuruluşu, çalışma esas ve yöntemleri bir Kanunla düzenlenerek yürürlüğe girmiştir (R.G.; 21.4.2001 - 24380).

Ülkemizde yaşanan tüm bu gelişmeler, fiyat istikrarı ve tam istihdamı sağlamaya yönelik olan gelirler politikası uygulanması açısından oldukça önem taşımaktadır. Gelirler politikasının, ülkelerin ekonomik ve sosyal yapılarına ve endüstri ilişkileri sisteminin yapısına bağlı olarak farklı türlerinin uygulandığı görülmektedir. Örneğin pragmatik sendikacılık anlayışının yaygın olduğu ABD'de, daha çok zorunlu gelirler politikasının uygulandığı görülmüştür. Bunun yanında toplumsal refahı amaçlayan ve siyasal etkinliklerde bulunan bir sendikal yapılanmaya ve kurumsallaşmış bir sosyal diyalog sürecine sahip Batı Avrupa'da, ekonomik ve sosyal sorunların çözümünde, sosyal taraflar büyük bir sorumluluk üstlenmektedir (UÇKAN; s.21). Bu anlamda, Batı Avrupa ekonomilerinde gönüllülük esasına dayanan gelirler politikasının uygulanması öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, zorunlu gelirler politikasının kısa dönemde başarılı olabileceği uzun dönemde ise, aynı başarıyı yakalamaktan uzak olduğunun aksine, ücret ve fiyatların dışarıdan bir müdahale ile sınırlandırılmasının enflasyonu arttırarak ekonomik istikrarı bozduğu görülmektedir. Bu anlamda endüstri ilişkiler sisteminde, karşılıklı düzen ve fedakarlık anlayışı çerçevesinde uzlaşmacı bir tavra sahip sosyal tarafların, sadece gelirler politikasının uygulanmasındaki başarıda değil, ekonomik ve sosyal yapının istikrarında da küçümsenemeyecek bir katkısı bulunmaktadır. Böylece, ülkemizde var olan Ekonomik ve Sosyal Konseyin kanunlaştırılmasının ötesinde, Batı Avrupa ekonomilerinde olduğu gibi sosyal tarafların da desteği ile Konseyin işlerliğinin de sağlanması büyük önem taşımaktadır.


KAYNAKLAR

---------, Ekonomi Ansiklopedisi, Paymaş Yayınları, İstanbul, 1983.

---------, In Pursuit of Price Stability, The Wage-Price Freeze of 1971; s.10.

---------, "Prices and Incomes Policy", (http://www.xrefer.com/entry/222320) (15.09.2002).

AKSU, Ömer; Ücretler ve Verimlilik, İstanbul, 1993.

CHRYSTAL, K. Alec-PRICE, Simon; Controversies in Makroeconomics, Harvester Wheatsheaf, GB, 1994.

DERELİ, Toker; "Türk Endüstri İlişkiler Sisteminin Makro Ekonomik ve Sosyal Sorunları", Endüstriyel İlişkiler, MESS Yay. No. 72; İstanbul, 1979.

ELLIOTT, Robert F.; Labor Economics A Comparative Text, McMraw-Hill Book Co., GB, 1990.

GREENWALD, Douglos; Encyclopedia of Economics, Melior, 1982.

HABERLER, Gottfried, "Incomes Policy and Inflation: An Analysis of Bacis Principles", SelectedEssays of G. Haberler, Edi. Anthony Y. C. Koo; The Massachusettes Institute of Technılogy, 1985.

HAMERMESH, DAniel S.-REES, Albert; The Economis of Work and Pay, Harper&Row Pub., New York, 1988.

IŞIÄžIÇOK, Özlem; "Sosyal Diyalog, Temel Nitelikleri Ve Türkiye'de Sosyal Diyaloğa İlişkin Genel Bir Değerlendirme", "İş,Güç" Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, 1999. http://www.isguc.org/oisigicok.htm

KORAY, Meryem- TOPÇUOÄžLU, Alper; Sosyal Politika, İzmir, 1987.

OKTAY, ERTAN; Makro İktisat Teorisi ve Politikası; Gazi Kitabevi, Ankara, 1998.

PARASIZ, İlker; Makro Ekonomi Teori ve Politika, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1996.
Resmi Gazete; 21.4.2001 - 24380.

TOKOL, Aysen; Türkiye'de Sendikal Hareket, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1994.

UÇKAN, Banu; "Gelirler Politikası ve Sosyal Diyalog", Çimento İşveren, C.13, S.1, 1999.

ZAİM, Sabahattin; Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992.

61859 kez görüldü, 0 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi