Yıl: 2001/ Cilt: 3 Sayı: 2 Sıra: 2 / No: 67 /     DOI:

İnsan Kaynaklarında Hayal ve Gerçek
Faruk TÜRKOÄžLU
Gazeteci-Yazar

TANIM

 Son iki kriz, insan kaynakları konusunda sorunları ve eksiklikleri net bir şekilde ortaya çıkardı. Benzer sorunlar farklı düzeylerde diğer ülkelerde de yaşanıyor, daha da yaşanacak. Çünkü bu sorunların bir bölümü, insanın çalışma hayatı kadar eski. İnsan ve iş ilişkisi ile iş ve insan yönetimi, geçen yüzyılda da köklü değişiklikler geçirdi. Yeni yüzyılda ise daha insancıl bir çalışma ortamının kurulması yönündeki umutları giderek güçleniyor.

Sorunların çözülmesi ancak bilimsel çalışmalar ile işyerinde yapılan somut araştırma ve uygulamalarla imkan dahiline girecek.

Sorunları kısaca incelemeden önce, insanın iş hayatındaki yüzyıllık öyküsünü şöyle bir hatırlayalım:

O'NUN HİKAYESİ

O, çok zor günler geçirdi.

Geçen yüzyılın başındaki işlevi "Modern Zamanlar" makinesinin bir dişlisi olmaktı.

Onu daha sonra elinde tornavidası ile görüyoruz. Yürüyen şeritte önüne hep aynı iş geliyordu. O hep aynı vidayı, aynı şekilde sıkıştırıyordu. Tüketim pazarındaki görevi ise teknolojinin harikalarına hayran olmak, sunulan malı fazla soru sormadan satın almaktı.

Daha sonra bu zor zamanları da aradığı günler oldu. "Zaman ve hareket etüdleri" ile elinin her hareketi büyüteç altına alınıyor, iş temposu sürekli hızlandırılıyordu. "O"nun kolu, artık makinenin bir manivelası gibiydi.

İş bununla da bitmedi: Bilim adamları O'nun için "Alacakaranlık Kuşağı" türü X-dosyaları tutmaya başladı: Motivasyonun "X" teorisine göre O, esasında haylaz ve aylaktı. Ancak sert bakışlı bir yöneticinin nezaretinde verimli çalışabilirdi. Onu bazen havuç bazen de sopa ile iş gördürülecek o güzel gözlü, uzun kulaklı hayvan dostumuza benzetenler bile oldu.

Küreselleşmenin "El Nino" fırtınası hepsinin üstüne tüy dikti. Rekabet alanı birden genişledi. Gümrük duvarları birbiri ardına yıkılmaya başladı. Sırtını duvara veremeyen yönetici, dört koldan saldıran rakiplerine karşı kendini yine sert önlemler almaya zorunlu hissetti. Etrafta baltalar uçuştu, genç filizler budandı. Maliyetleri ve fiyatı düşürmek için başlatılan küresel savaştaki kurban ise tahmin edebileceğiniz gibi yine "O"ydu.

HAYAL...

Son yıllarda ise garip şeyler olmaya başladı. Tüm gözler O'na çevrildi. Hızla serpilip büyüyen yeni ekonominin odak noktasında "O" vardı, insan vardı.

Pazar paylarını, getirileri artık "O" belirliyordu. "O"nun beğenmediği ürünler stok dağları oluşturuyordu.

Yeni ekonominin başlıca sermayesi bilgi, "O"nun kafasındaydı. Ekonominin ve toplumun eski ve yeni sorunlarına yeni çözümler bulacak olan yaratıcılık yeteneği de yine onun beyninin kıvrımlarında gizliydi.

Bir zamanlar tornavida ve kaynak makinesi tutan parmakların "enter" tuşunu her tıklatışı yeni değerler yaratıyor, ekonominin çehresini değiştiriyordu.

"O", 6 milyardı ama yine de "tek" ve "özel"di. Her insan, yetkinlikleri, erdemleri, zaafları, özlemleri umutları ve acıları ile ayrı bir dünyaydı. Hiçbiri birbirinin aynı değildi ama eğitim ve çevre koşulları benzer tutum ve davranışlar ortaya çıkarabiliyordu.

İş dünyasının prensleri, "O"nu keşfedince "Külkedisi"nin aslında bir prenses kadar güzel, yetenekli ve değerli olduğunu gördüler. Tüketici olarak kıymete binen insanın çalışan olarak da odak noktasına konması gerekiyordu.

Çünkü tüketici ile doğrudan ilişkide bulunan oydu. Tüketicinin odak noktasına konması ve bu odağın hiç değişmeden aynı kalması, ancak çalışanların gönüllü çabaları ile mümkün olabilecekti.

Çalışanlara insanca davranılmasını sağlamakta en önemli görev, insan kaynakları departmanlarına düşüyordu. Bu departman firmanın "vicdan"ı olacak, en değerli kaynağın üzerinde titreyecek, çalışanların yaratıcılıkları üzerindeki tüm engelleri kaldıracaktı. Hiyerarşik kademeler azaltılacak, çalışanlar üst yönetime daha kolay ulaşabilecekti.

Panellerde, seminerlerde üst düzey yöneticiler, insan kaynakları müdürleri, güzel sözler söylüyor, insanın en değerli kaynak olduğunu vurguluyorlardı.

VE GERÇEK

Günlük iş hayatında ise uygulamalar daha farklı oldu. İnsan kaynakları ile ilgili iyileştirmeler, bazı işyerlerinde IS0 9000 belgesi almak için bazı göstermelik önlemlerin yürürlüğe sokulması ile sınırlı kaldı. Çalışanların memnuniyeti hedefi çoğu kez kalite çalışmalarında gündemin en arka sırasına itildi. Olumlu projelerin büyük bölümü kağıt üstünde kaldı. Son iki kriz ise insan kaynaklarında amaç ve uygulama arasındaki uçurumu belirgin hale getirdi.

Çalışanlar, mevcut performanslarına bakılmadan, bir "son görüşme" yapılmadan işten atıldı. Bu kişilere alınan kararların zorunlu olup olmadığı anlatılmadı. Krizin gerçek hasarı ortaya çıkmadan yaygın tensikat planları uygulandı.

İnsan kaynakları (İK) departmanları, üst yönetimin aldığı kararlarda etkili olamadı. İşyerinde yıllar boyunca edinilmiş bilgi birikimi ve deneyim işten ayrılanlarla uçup gitti. Ekonomi canlandığında tekrar işe alınacak elemanların eğitim maliyetleri ve bu nedenle ortaya çıkacak zaman kaybı, küçülme uygulamalarında dikkate alınmadı.

Zorunlu olarak işten çıkarılanlara yöneltilen sert davranışlar, kalanları da endişe ve korku içinde bıraktı. İK departmanlarının büyük bölümü bu endişeyi gidermek için yeterli çalışma yapamadı.

AKSAKLIKLARIN NEDENİ

İnsan kaynaklarında hedefler ve uygulama arasındaki uçurumun şu nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum:

*Bazı şirketlerde yönetim, insan kaynakları departmanının görevi ile ilgili yeni yaklaşımların farkında değil. Adı değişse de insan kaynakları yöneticileri, hala bir personel müdürü olarak görülüyor.

*Firmaların bir bölümünde kağıda dökülmüş bir vizyon, misyon ve strateji bulunmadığı için, İK departmanları bir düşünsel altyapıdan yoksun kalıyor.

*Müşteriye odaklanma (costumer focusing) ile insan kaynakları yönetimi arasındaki bağlantı henüz yeterince anlaşılmış ve benimsenmiş değil.

*Demokrasinin derinleştirilmesinde ve insan haklarının yaygınlaştırılmasında belirli sorunlar yaşanan bir ülkede, tek bir işyerinde adil ve verimli bir insan kaynakları uygulamalarını gerçekleştirmek doğal olarak kolay olmuyor.

*Siyasetteki gelişmenin, ekonomideki gelişmeye göre çok daha yavaş tempoda olması ekonominin kırılganlığını artırıyor. Bu kırılganlık ve belirsizlik ortamında, iyi niyetli yöneticiler bile düşündüklerini uygulamakta zorlanıyor.

*İnsan kaynakları departmanları, yöneticilerin üretim ve verim konusundaki talepleri ile çalışanların istekleri arasında bir denge kurmakta zorlanıyor.

*Fakültelerde insan kaynakları konusunda yapılan değerli bilimsel çalışmalar, İK departmanlarına, orta kademe yöneticilere ve sendikacılara ulaşamıyor. Bu konuda, popülarize edilmiş teorik çalışmaların sayısı yeterli değil.

*İnsan kaynakları konusunu ciddiye alan kuruluşlarda ise ABD'den ve Avrupa ülkelerinden ithal edilen kavram ve sistemlerin, Türkiye'ye uyarlanması konusunda sorunlar yaşanabiliyor. Kurulan ve başlangıçta iyi işleyen bir sistemin zaman içinde değiştirilmesi de ihmal edilebiliyor.

*Firmalarda bir genel yeniden yapılanma programı uygulanmadan, yalnız insan kaynakları departmanının modernleştirilmesi istenen verimi sağlayamıyor.

*Tüketici talebindeki değişim, segmentasyon ve hedef kitle analizi konularındaki birikim henüz kritik kütleye ulaşmadığı için, insan kaynakları departmanının yeniden yapılanması ihtiyacı çok belirgin bir şekilde ortaya çıkmıyor. Ekonominin canlanması ve yeni ekonominin gelişmesi, önümüzdeki yıllarda insan kaynaklarının stratejik önemini iyice ortaya çıkaracak. Gelecekte hem tüketici hem de çalışan olarak insanı gerçekten odak noktasına koyabilen firmalar, pazar paylarını koruyabilecek ve geliştirebilecek...

61905 kez görüldü, 1 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi