Yıl: 2003/ Cilt: 5 Sayı: 2 Sıra: 9 / No: 138 /     DOI:

İnsan Sermayesi Ve Sosyo-Ekonomik Gelişme Aşamalarına Göre İnsan Sermayesinin Rolü
Arzu ŞEN
Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Yüksek Lisans Programı

Giriş

İnsanların doğuştan sahip oldukları ve sonradan edindikleri nitelikler ve bilgiler, dünyadaki sermaye stokunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ekonomik değerinin öneminden dolayı insan sermayesi faktörü, üretim düzeyini yükseltmek, ekonomide yapısal değişiklikler gerçekleştirmek ve gelişmiş ekonomilerin düzeyine ulaşmak açısından kalkınmada önem verilmesi gereken bir faktördür. Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde insan; emek, girişimci ve teknik bilgi faktörlerinin sahibi olarak çeşitli işlevler üstlenir. İnsan sermayesi; büyüme, teknolojik gelişme, gelir dağılımında etkinlik, uluslararası rekabet edebilirlik düzeyinin yükseltilmesi, hukuki, kurumsal ve politik alanda iyileşmeler gibi kalkınmanın önemli amaçlarının gerçekleştirilmesinde rol oynamaktadır. Kalkınma açısından insan faktörünün sahip olması gereken özellikler ise her ekonominin sektörel ihtiyaçları doğrultusunda ekonominin gerektirdiği nitelikte insan faktörünün yetiştirilmesine bağlıdır (Alkış, M. T., s:63-64).

Bir toplumda insana yatırım, mikro ve makro olmak üzere iki düzeyde gerçekleşmektedir. Mikro düzeyde insana yatırım; kişinin kendisine yaptığı yatırım ve firmaların personeline(insan faktörüne) yatırımını içermektedir. Makro düzeyde yatırım ise devlet tarafından insana yapılan yatırımdır. Ulusal ekonomi düzeyinde genellikle altyapı yatırımları, yarı kamusal mal ve hizmetlere yönelik yatırımları içerir. Mikro ve makro ekonomik açıdan insana yatırım yapılmasının amaçları içinde ulusal geliri arttırarak kalkınma düzeyini yükseltmek, kişi başına düşen geliri arttırarak bireysel refah ve kültür düzeyini yükseltmek, kalkınmanın sürekliliğini sağlamak, gelir farklılıklarını asgari düzeye indirerek gelir dağılımını adil duruma getirmek, kişilerin işte ve üretimde verimliliklerini arttırmak, teknolojik gelişme sağlamak, beyin göçünü engellemek ve eğitim, sağlık gibi hizmetlerde fırsat eşitliği yaratmak sayılabilir.

Bir ekonomide mikro ve makro ekonomik açıdan insan sermayesi yatırımlarının yetersizliği, kalkınmayı engelleyen ve yavaşlatan önemli faktörlerden biridir. Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde ekonomik gelişmeyi amaçlayan toplumlar insan sermayesi yatırımlarına artarak daha fazla önem vermektedir.

1. Tarım Toplumunda İnsan Sermayesinin Rolü

Tarım toplumunda ekonomik faaliyetler genel olarak kendi kendine yeterli, piyasa değeri olmayan temel yiyecek maddelerinin üretimine dayalı bir yapı sergiler. Ekonomi, köy ekonomisi düzeyinde olup emekte basit işbölümü görülebilir. Tarım toplumunda, insan ve hayvan gücü gibi doğal-organik güce dayalı durağan bir teknoloji egemendir; üretim yöntemi el sanatlarına dayalıdır. Bu durumun ekonomik hayata yansıması, doğaya bağımlı tarımsal üretim şeklinde gerçekleşmiştir. Ekonomide birincil kaynak topraktır ve toprak sahipliğine göre soylular, köleler, serfler gibi toplumsal sınıflar belirlenmiştir. Ekonomik üretim, doğal kaynak olan toprağın sahibinin yönetiminde ve serflerin (kölelerin) bağımlı emek gücünden yararlanılarak gerçekleştirilir(Erkan, H., s:110-111).

Tarım toplumunda bilgi, "deneyim" yoluyla elde edilmektedir. İnsanlar işleri yaparak öğrenirler. Erkekler toprağı işlemeyi babalarından, kızlar giysi üretmeyi annelerinden öğrenirler. Usta-çırak ilişkilerinin geçerli olduğu tarım toplumunda, çırak, bir ustanın yanında yetişerek mesleğin gerektirdiği becerileri öğrenir. Bu nedenle tarım toplumunda eğitim seçkinlerle sınırlı kalmıştır (Crawford, R., s:12).

Tarım toplumunda temel iktisadi faaliyetler tarım, el işi sanatları ve kısmen hizmetler olduğundan işgücü ancak loncalar yoluyla küçük esnaf şeklinde örgütlenmiştir. Bu örgütlenme tipi, aynı meslekte çalışan tüccar, esnaf ve zanaatkarların kendi çıkarlarını korumaya yönelik olarak kurdukları birliklerdir. 11.-16. yüzyıl arasında en parlak dönemini yaşayan loncalar, ortaçağ kentlerinin ekonomik hayatına damgasını vurmuştur. Belli kurallara göre örgütlenen loncalarda usta zanaatkar, yanında kalfa ve çırak çalıştırır ve onlarla birlikte aynı örgüt içinde yer alır. Lonca üyesi olmayan hiç kimse o örgütte çalışamaz. Çıraklıktan yetişmeyen kimseler o mesleği uygulayamaz. Loncadaki ustalar eşit düzeyde tutulur, bir ustanın birden fazla işyeri kurmasına izin verilmez. Böylece üyeler arası rekabet değil, dayanışma ön planda tutulur. Loncalar basit işbölümüne dayalı bir yapı olduğu için tarım toplumu ekonomisi basit uzmanlaşmaya dayanmaktadır. Üretilen mal ve hizmetler çoğunlukla sipariş üzerine yapılır. Bu tür örgütlenme, yeniliklere ve yaratıcılığa kapalı, bilinenin doğru şeklide yapılmasını gerektiren bir örgütlenme tipidir (Temel Britannica, s: 275-276).

16. yüzyılın sonuna gelindiğinde loncalarda bir takım değişiklikler yaşanmıştır. Bazı ustalar daha zengin olmuş ve daha çok insan çalıştırmaya başlamıştır. Loncalar büyük- küçük olarak ayrılmıştır. Güçlü ustalar lonca yönetimlerini ele geçirmiş ve ustalar arası eşitlik kuralı bozulmuş, çırak-kalfa-usta zinciri kırılmıştır. Kentler kalabalıklaştıkça lonca teşkilatına giriş de zorlaşmış ve zamanla lonca üyesi aileler dışında hiç kimse mesleğe kabul edilmemiştir. Avrupa'da 16. yüzyılın sonunda krallar para karşılığı usta beratı satar hale gelmişlerdir (Temel Britannica, s: 275-276).

15. yüzyılda başlayan deniz aşırı ticaret ile genişleyen pazar, daha fazla mal üretimini zorunlu kılmıştır. Ancak loncaların örgütlenme biçimi pazar ihtiyacını karşılamamaktadır. Böylece zanaatkar loncalarına hammadde sağlayan ve onların ürünlerini pazarlayan aracı tüccarlar ortaya çıkmış ve loncaların alım satım tekeli kırılmıştır. Ayrıca coğrafi keşifler sonucunda Avrupa'ya gelen tütün, şeker gibi ürünlerin işlenmesi yeni iş alanları yaratmıştır. Kırsal alanda özgürleşen serflerin kentlere göçüyle lonca dışı özgür işçiler çoğalmıştır. Artık madencilik gibi büyük yatırım ve çok para gerektiren işler, loncalardan farklı bir örgütlenmeyi gerektirmektedir. Sanayi devrimi ile birlikte kapitalist yatırımcılar ve tüccarlar buralarda özgür işçileri çalıştırarak işyerlerini loncalardan farklı bir şekilde örgütlemişlerdir. Artık loncalara bağlı, az sayıda çırak ve kalfa çalıştırarak yalnızca sipariş edilen malları üreten ustaların yerini çok sayıda işçi çalıştıran ve pazar için üretim yapan, üretim araçlarının ve fabrikaların sahibi kapitalistler almıştır. Böylece geçmişin tarıma ve basit işbölümüne dayalı üretiminin yerini kitle üretim almakta, toplumsal yapı, sanayi toplumu adı verilen bambaşka bir sosyal yapıya dönüşmektedir.

2. Sanayi Toplumunda İnsan Sermayesinin Rolü

Tarımda biçerdöver, çırçır makinesi, sanayide buhar makinesi, buharlı tren gibi verimlilik arttırıcı teknolojilerin üretilmesi ile birlikte, tarım toplumunun ekonomik yapısı parçalanmaya başlamıştır. Tarımda verimliliğin artması sonucu tarımsal üretimin arttırılması için daha az insana ihtiyaç duyulmuş, böylece kırsal kesimde istihdam olanağı bulamayan çiftçiler kentlere göç ederek 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra sanayi toplumunun temelini oluşturmuştur. Sanayi devriminden sonra fiziki sermaye toprağı ikame ederek birincil kaynak haline gelmiştir. Sanayi toplumunda temel ekonomik faaliyet, toprak ve sermayeden oluşan maddi üretim araçları ile standartlaşmış maddi mal üretimine dayanmaktadır. İşbölümüne dayalı üretimde uzmanlaşma ile birlikte verimlilik inanılmaz bir hızla artmıştır. Pazara yönelik mal üretimi için sermaye birikimi büyük önem kazanmıştır. Sermaye birikimi, mekanik teknolojinin ürünü olan sermaye malları stoklarını, bir başka deyişle makine ve teçhizat donanımlarını arttırmak anlamına gelir. Girdi temini ve malların satılması için pazar bulma gereksinimi, sanayileşmenin ilk aşamalarında koloni bulmayı, sonraki aşamalarında ise uluslararası serbest ticareti geliştirmiştir. Böylece gelişen mübadele ekonomisi, tarım toplumunda var olan köy ekonomisine son vererek ulusal düzeyde kitlevi pazar ekonomisi halini almıştır (Erkan, H. s:102,110).

Sanayi toplumunda işgücü, örgütlenme sürecinde, standart çalışma kalıpları içinde dikey hiyerarşik olarak yapılanmıştır (Drucker, P.F, s:103). Üretim sürecinde ast-üst ilişkisi son derede belirgindir. Üretim, ekip çalışmasına dayanmaz. İşçilerin ve yöneticilerin yapacağı işler önceden belirlenmiş, kesin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca işçilerden yaratıcı olmaları değil, mekanik olarak o işi yapmaları beklenir. Örneğin; bir araba fabrikasının montaj bölümünde çalışan bir işçi, çalışma kalıplarının dışına çıkamadan yıllar boyunca arabalara parça monte edebilir. Akan bant sistemi içinde çalışan işçi, üretim süreci içinde herhangi bir yenilikçi yaklaşımda bulunamaz, aslında yaptığı iş yenilik üretmesine olanak tanımaz. Bu sistem basit de olsa uzmanlık alanları oluşturmaktadır; ancak determinist bir üretim sistemidir, esneklik içermez. Özellikle imalat sanayinde çalışan, bir ürünü monte etmekten ya da taşımaktan sorumlu olan beden işçileri için durum böyledir.

Sanayi devrimi sonrası yüzyılda makinelerin kapasiteyi arttırmasından dolayı bir verim artışı olmuşsa da işçilerin mal üretme ve mal taşıma yeteneklerinde büyük bir artış olmamıştır. İşçiler, eski Yunan'daki atölyelerde ne kadar verimliyseler, fabrikada da o kadar verimlidirler. Sanayi toplumunda gerçek prodüktivite patlaması, bilginin işe uygulanması ile 1880'lerden sonra başlamıştır. Bilgi artık aletlere, süreçlere ve ürünlere uygulanmaya başlanmıştır. Bilginin işe uygulanması ile akan bant başında çalışan işçilerin verimlerinde büyük artış sağlanmıştır. Ancak günümüzde imalat, tarım, madencilik ve ulaşım dallarında beden işçilerinin verimlerini arttırmak kendi başına işe yaramamaktadır. Prodüktivite devrimi kendi başarısının kurbanı olmuştur. Bundan böyle önemli olan beden işçisi olmayanların verimini arttırmaktır. Bu da bilginin bilgiye uygulanması ile mümkün olacaktır. Yeni çağda zenginlik bilginin ürünü olacaktır (Drucker, P.F, s:52-63).

3. Bilgi Toplumunda İnsan Sermayesinin Rolü

Bilgi toplumu; yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak tanımlanabilir. Bilgi toplumu, sosyo-ekonomik gelişme sürecinde, öncelikle insan faktörü ve bilgi olmak üzere tüm alanlarda yapısal değişimi gerekli kılan, sanayi toplumunun uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Bilgi toplumundaki gelişmeler ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda yeni bir yaşam biçimi getirmektedir. Bu, yeni davranış biçimleri oluşturarak toplumu standartlaşma ve merkezileşmenin ötesine taşımaktadır. Bu yeni uygarlık, farklı bir dünya görüşünü de beraberinde getirmekte; zamanı, mekanı, mantık ve nedenselliği ele almakta ve kendine özgü biçimler geliştirmektedir (Aktan, C. ve Alkış, M. T., s:1).

Bilgi toplumunda maddi malların üretimi yerine bilginin üretimi ön plana çıkmaktadır. Sermaye birikimi yerine bilgi üretimi ve bilgi birikimi önem kazanmaktadır. İşbölümünün geliştiği, üretim ve tüketimin birbirinden ayrıldığı meta ekonomisinin yerini, gelecekteki amaçların gerçekleştirilmesi için bilgiyi birlikte üretme ve kullanımda paylaşıma dayanan sinerjik ekonomi almaktadır. Ekonomik yapı, sanayi toplumunun mübadele ekonomisinden, bilgi toplumunun sinerjik ekonomisine dönüşüm sürecine girmiştir. Böylece, ulusal pazar ekonomisinden, temel ekonomik faaliyeti üreticileri ve tüketicileri daha çok birleştiren bilgi hizmetlerinin üretilmesi şeklini alan bütünleşmiş küresel ekonomiye doğru bir geçiş sürecine girilmiştir (Erkan, H., s:111,112).

Bilgi ekonomisinde finansal ve parasal sermayenin birincil fonksiyonu artık birincil üretim faktörü olmak değil, bilgi işçilerinin potansiyellerini ortaya çıkarmak ve verimliliklerini arttırmaktır. Sanayi toplumunda iş, fiziki sermayenin çevresinde organize edilmiştir. Amaç üretimi maksimize etmektir, fiziki malzeme birincil, insan ikincil kaynaktır. Yürüyen bantta verimliliği arttırmanın yolu yürüyen bantın hızını arttırmaktır. Ancak bilgi tabanlı ekonomide teknoloji insanın verimliliğini arttırmaya hizmet eder. Bilgi işçileri teknolojiye bağlı değildir; teknoloji insana hizmet eder (Drucker, P.F.,s:63-67).

Bilgi toplumunda hizmetlere olan talep mallara olan talepten daha hızlı artar. Mallar fiziki ihtiyaçları tatmin eder. Bir toplum fiziksel ihtiyaçlarını sağlarken hizmetlere olan ihtiyacı artar. Bilgi tabanlı ekonominin bir diğer özelliği, yeni hizmetlere olan talep artarken yeni pazarların da yaratılmasıdır. Değişen yaşam tarzları, insan hayatının uzaması, verimlilikteki artıştan dolayı insanların boş zamanındaki artışa bağlı olarak eğlence sektörünün gelişmesi yeni pazarlar yaratır. Değişen yaşam tarzı işgücünün değişimini de gündeme getirmiştir. Kadınların da işgücüne katılması ile, kadınlar için zaman tasarruf edici çamaşır makinesi, mikro dalga fırın gibi aletlerin pazarı yaratılmıştır (Crawford, R., s:34-35).

4. Yeni Toplum Düzeninin İşçileri: Bilgi İşçileri

Kastan çok beyin gücüne dayalı bir ekonomide, bilgi işçileri, sanayi toplumunun beden işçilerinin yerini almışlardır ve herhangi bir organizasyonun en değerli varlıklarıdır. Günümüzde bilgi işçileri, basit bir eğitimden geçirilerek sadece malların üretilip taşınmasından sorumlu olan beden işçilerine göre daha yüksek beceriye, daha yüksek düzeyde formel bilgiye, formel eğitime ve sürekli öğrenme kapasitesine sahip durumdadırlar. Bilginin her türlü işin kilit kaynağı olduğu bir ekonomide artık beden işçileri bir değer değil, hızla bir yükümlülük olmaya başlamıştır. Bilgi işçisinin konumu da sanayi toplumunun beden işçisinin konumundan farklıdır. Sanayi toplumunda işçi makineye tümüyle bağlıdır. Bilgi toplumunda ise bilgi işçisi ve makine karşılıklı olarak birbirine bağımlıdır. Geleneksel işçi patronun lokavt kararı ile üretim araçlarına erişemezken, patronlar bilgi işçilerinin kendi beyinlerini kullanmasını engelleyemez. Çalıştığı işyerinde mutlu olmayan bilgi işçisi oradan ayrılarak rahatlıkla yeni bir iş bulabilir ya da kendi işini kurabilir. Bunun sonucunda sanayi toplumunda işçi sermayeye hizmet ederken, bilgi toplumunda sermaye işçiye hizmet eder duruma gelmiştir (Tapscott, D. s:61-62).

Enformasyon işleyen bilgi sektörlerinde hızlı yeni iş olanakları yaratılırken bilgi işçisinin toplam işgücü içindeki önemi göreli olarak artmaktadır. Mavi yakalı işçilerin toplam işgücü içindeki oranı sürekli düşerken beyaz yakalıların oranı artar. Bilgi ekonomisinin bir başka getirisi, altın yakalı işçilerdir. Beyaz yakalı işçilerin bir alt grubu olarak anılan altın yakalılar, bilginin problem çözümüne uygulanmasında uzmanlaşmış üniversite mezunu profesyonellerdir. Avukatlar, doktorlar, danışmanlar, mühendisler, bilgisayar programcıları ve üniversite profesörleri altın yakalılara örnektir. Eskiden çok küçük bir kategoriyi oluşturan altın yakalılar, bilgi ekonomisinde zaman içinde istihdam oranı olarak mavi ve beyaz yakalı işçileri ikame etmeye başlamışlardır (Crawford, R. s:28).

5. Bilgi Toplumunda Sermaye Yaratıcısı Olarak Eğitimin Rolü
Tarım toplumunda seçkinlerle sınırlı kalan eğitim, sanayi toplumunda devletin eğitim görevini üstlenmesiyle yaygınlaşmış, kitlelere ulaşmaya başlamıştır. Ancak hala eğitim sınırlıdır ve belli bir zaman dilimi için geçerlidir. Eğitimin temel amacı cehaleti yenmek ve bireylere teknik eğitim sağlamaktır (Erkan, H. s:112).

Sanayi toplumunun tersine bilgi toplumunda eğitim süreklidir, evrenseldir ve yeni bilgi alanları bilginin uygulanabilmesi için daha fazla eğitim ve güncel bilgi gerektirdiğinden eğitim düzeyi yükselmiştir. Üniversite mezunu teknik ve profesyonel işgücü en büyük meslek grubunu oluşturmaktadır. Bilgi işçileri formel eğitimin yanı sıra işverenlerinden mesleki eğitim de almaktadırlar. İşyerleri insan sermayesine yatırımda önemli bir yere sahiptir.

Sanayi toplumunda özel sektör ve sermaye finanse eden kurumlar, çalışanlarının işi bırakıp rakip firmada çalışacaklarını düşünerek çalışanlarını yeterince eğitmemişlerdir. Benzer şekilde, işçiler eğitimden yararlandıkları sırada düşük maaş alacaklarından ve yüksek eğitim masraflarından dolayı, yeterince eğitim almamışlardır. Eğitime yeterince yatırım yapılması için, devlet eğitimi kendi görevi kabul etmiş ve eğitime bol kaynak ayırmıştır. 1965 yılından beri ABD'de insana yapılan yatırım, sermayeye yapılan yatırımı geçmektedir. Gelecekte de insan sermayesine yapılan yatırımın fiziki sermayeden daha fazla olacağını gösteren iki gösterge vardır. Birincisi, lisans ve yüksek lisans düzeylerinde yüksek öğrenimin artması, işverenlerin formel eğitimi arttırmaları ve ikincisi ilk ve orta okul düzeyinde devletin eğitime çokça yatırım yapması ve okur-yazarlığı arttırmak için kurslar açmasıdır. Yakın gelecekte şirketler kendi çalışanlarını eğitmenin, yeterince eğitim almış küçük bir işçi havuzundan işçi istihdam etmek için yarışmaktan daha ucuza mal olduğunu anlayacaklardır Crawford, R. s:28).

Bilgi toplumunda eğitim; okul öncesi eğitim, genel eğitim (ilköğretim, ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim ve yükseköğretim), yaygın eğitim ve okul sonrası eğitim olarak sınıflandırılabilir. Sadece okul eğitimi ve diploma almanın yeterli olmadığı bilgi toplumunda eğitim bireyselleşmiştir. Kişi kendi gelişimi için sürekli bir çaba içindedir. Ayrıca, işletmeler ve mesleki kuruluşlar tarafından verilecek okul sonrası eğitim de eğitimin sürekliliğini sağlamaktadır. Bu bağlamda insana yatırım politikaları belirlenirken eğitim ve insan gücü planlanması beraber yapılmalıdır (Alkış, M. T. s:64).

Bu gelişmeler doğrultusunda sosyo-ekonomik gelişme sürecinin ve bilgi toplumunun gerektirdiği insan gücünde bulunması gereken özellikler, teknolojik gelişmelere ve bunların yol açtığı değişime uyum sağlayabilme ve sürekli olarak kendini yenileyebilme yeteneği, bilgisayar okuryazarlığı gibi ileri teknolojilere uyum sağlayabilme, kendi mesleki alanlarındakiler için asgari düzeyde sosyal bilimler bilgisi, sosyal bilim alanındakiler için de asgari bir fen ve teknoloji bilgisi, özellikle teknolojinin toplumsal etkilerini kavrayabilme yeteneği, grup halinde çalışabilme, özellikle disiplinler arası çalışma yapabilme beceri ve yeteneği olarak ifade edilebilmektedir. Buna göre, günümüzde sosyo-ekonomik gelişme sürecinde okul öncesi eğitimden başlamak üzere bilgi toplumunun gerektirdiği ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve kurumsal alanlara ilişkin her türlü bilgi ve bilgi teknolojilerinin üretim ve kullanımına yönelik kaliteli eğitim ve nitelikli insan faktörü önem kazanmaktadır.

Eğitimin önemindeki artış üniversitelere de yeni roller yüklemektedir. Sanayi toplumunda üniversite belli bir sosyal elit grubun üyelerinin katılabildiği bir sosyal klüp işlevi sürmüştür. Üniversite eğitimi iyi bir iş elde etmek için ya da iş ve toplum hayatında iyi bir statü elde etmek için gerekli olmamıştır. Bilgi tabanlı ekonomide ise üniversite bilimsel araştırmanın yapıldığı, yeni bilgilerin üretildiği bir toplusal kurum haline gelmiştir. Üniversite eğitimi toplumda pek çok işe girmek ve terfi etmek için ön şart olmuştur. Bilgi önemli bir ekonomik kaynak haline geldikçe üniversiteler, akademik kuruluşlar, tıbbi merkezler, araştırma kurumları eğitimli insanların yetiştirildiği ve bilimsel ve teknik bilginin üretildiği merkezler haline gelmektedirler. Üniversite şehirlerinin etrafında teknoparklar ve teknokentler kurulmakta, firmalar bu merkezlerde toplanarak araştırma ve geliştirme faaliyetlerini üniversite ile işbirliği içinde sinerji yaratarak gerçekleştirmeyi amaçlamaktadırlar(Crawford, R. s:33-34).

Sonuç

21. yüzyılda insan sermayesi üzerine inşa edilecek bilgi toplumu, yaşamın tüm yönlerini değiştirecektir. Yüksek teknolojinin hakim olduğu ekonomide eski kurallar ve varsayımların geçerliliği kalmayacaktır. Bilgi toplumu, sosyo-ekonomik gelişme sürecinde, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda yeni bir yaşam biçimi getirmektedir. Yeni yaşam biçimi oluşurken insana verilen önem ve insanın hayat kalitesini arttıran yatırım, değişimin kilit noktası olacaktır. Bu değişimden kaçış yoktur. Dünyanın her yerinde bilgi işçileri beden işçilerini ikame etmektedirler. Artık ülkelerin beden işçilerine istihdam olanağı yaratarak katma değer ürettiği günler geride kalmıştır. Yapılacak en doğru şey, yeni nesilleri, eğitim, sağlık, beslenme gibi hizmetler sunarak ekonomik hayata katmaktır. Bilgi toplumunun, ürettiği bilgiyi anlayacak eğitimli insanlara ihtiyacı vardır. Ve gelecekte hiçbir ülke insana yatırım yapmadan ekonomisini ayakta tutmayı başaramayacaktır.

Kaynakça
1. Aktan, C ve Alkış, M. T. "Bilgi Toplumu" , www.canaktan.org
2. Alkış, M. T. "İnsan Sermayesi" Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1996
3. Crawford, R. In The Era of Human Capital HarperCollins Publishers, 1991.
4. Drucker, P.F. Kapitalist Ötesi Toplum İnkılap Kitabevi, 1993.
5. Erkan, H. Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, İş-Türk Ltd. Şti., 1998.
6. Tapscott, D. Dijital Ekonomi The McGraw-Hill Companies, Inc., 1998.
7. Temel Britannica, Ana Yayıncılık, 1992.

62238 kez görüldü, 1 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi