Yıl: 2001/ Cilt: 3 Sayı: 1 Sıra: 2 / No: 111 /     DOI:

Toplumsal Organizmanın Bir Hastalığı:OTORİTE
Araş.Gör. Derda KÜÇÜKALP
Uludağ Üniversitesi - İ.İ.B.F. - Kamu Yönetimi Bölümü

Otorite, iktidar ve özgürlük kavramları genellikle biribirleriyle ilişkilendirilerek açıklanan kavramlardır. Çoğu zaman iktidar ve otorite kavramları birbirlerinin yerine kullanılırken, özgürlükte bu iki kavramın karşıtı bir anlam içeriğine sahip olarak sunulur. 

 Bununla birlikte iktidar ve otorite kavramalarını birbirinden özenle ayıran düşünürler de vardır. Örneğin ünlü sosoyolog Marx Weber sözkonusu kavramların ayırıcı vasfının meşruiyet düşüncesi olduğunu belirtir. Weber'e göre iktidar bir kişiye rızasının hilafına bir şey yaptırabilme gücünü ifade ederken, otorite meşru iktidar anlamına gelmektedir. (1) Bu tanımlamalara göre otorite, yani meşru iktidar itaatin güç tehtidi ile değil, rıza ile sağlandığı iktidardır. 

 Weber'in ayrımı, onun "ideal tip" kavramlaştırması bağlamında düşünüldüğünde sorunsuzdur. Gerçekten de her iki tanımda otorite ve iktidar kavramlarının ideal olarak ne anlama geldiğini ifade ederler. Fakat sözkonusu olan, insanın anlam dünyası olduğunda, her iki kavramı birbirinden ayırmanın o kadar da kolay olmadığı söylenebilir. Zira idealler veya kavramlar dünyası ne kadar net ve berrak ise, hayat ve insanın anlam dünyası da o kadar bulanık ve grifttir. Kavramsal analizin, rasyonel bir analiz olduğunu söylemek mümkün iken, insanın anlam dünyasında rasyonel ve irrasyonel olanın içiçeliği sözkonusudur. Sennet'in de belirttiği gibi insanların neye inanmak istedikleri konusu, yalnızca kendilerine önerilen düşüncelerin, kuralların  ya da kişilerin inanılırlığı ya da meşruluğu ile  ilgili bir sorun değildir. Bu aynı zamanda insanların inanmaya olan gereksinimleri sorunudur. İnsanların bir otoriteden ne istedikleri, o otoritenin sunduğu şey kadar önemlidir. (2)

 Bu durumda otoritenin insani bir gereksinim olduğu söylenebilir. Otorite, en genel biçimi ile iktidar koşullarını yorumlama, bir güç imgesi tanımlamak süretiyle denetim ve nüfuz koşullarına bir anlam vermek çabası olarak tanımlanabilir. (3) Üstün yargılama yeteneği, disiplin uygulama yeteneği ve korku uyandırma kapasitesi otoritenin nitelikleridir. Bütün bu nitelikler (4) insanın güven duyma ve şefkat görme ihtiyaçlarından beslenir.

 Otorite ilişkileri, ilişkinin her iki tarafında bulunan özneler açısından yalnızca rasyonel bir sürece tekabül etmez. Çoğu zaman otoriteye atfedilen güç, güven verme vb. niteliklerin itaat eden kişinin tasavvurundan kaynaklandığı söylenebilir. "Efendi"nin gücü çoğu zaman "köle" nin zaafiyetinden, kendini zayıf  hissetmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu La Boétie'nin gönüllü kulluk olarak adlandırdığı şeydir. (5) Bu durumda otorite ilişkilerini belirleyen sadece objektif bir gerçeklik değil, her iki tarafında kurmuş olduğu subjektif gerçekliklerdir. Aslında her iki taraf içinde gerçekliğe ilişkin bir yanılsama sözkonusudur. Bu durum otorite ilişkilerinin anlaşılmasında irrasyonel boyutu önemli kılar. Gerçekten otoritenin gücü tam da irrasyonel boyuttan beslenir. 

 Sennet iki otorite kavramlaştırmasından bahseder. (6) bunlardan ilki paternalizm olarak adlandırdığı sahte sevgiye dayalı otoritedir. Bu otoritede temel olan unsur baba metaforudur. Otorite özel alana (aile) ilişkin bir kavramın metafor olarak işletilmesiyle tesis edilir. Baba himaye edendir, koruyandır. Paternalizm de babanın sevgisi sahtedir. Çünkü, aslında önemli olan otorite sahibinin menfaatleridir. Gerçekte otorite sahibi kişi hiçbir zaman bir babını çocuğuna yönelik sahici sevgisine sahip değildir. Babalık imgesi sahicilikten uzak olduğu için gücü abartılarak işletilir. 

 Sözkonusu otoriteye, toplumsal hayatın her alanında rastlamak mümkündür. Sözgelimi çalışma hayatında baba metaforunu temsil eden kişi patrondur. Patronun bu metaforun büyüsüyle algılanışı özellikle gelişme olan ülkelerde çalışanların hak mücadelelerinde önemli engellerden birini temsil etmiştir. Baba imgesi işçi ile işveren arasındaki menfaat çatışmasını gizleyen bir maske olarak kullanılır ve bu duygusal bağımlılığın neden olduğu duygu karmaşası içerisinde çalışanların patronun denetimine tabi olmalarını kolaylaştırır. 

 Sözkonusu otorite insan benliğinde son derece önemli tahribatlara yol açabilir. Sennet paternalizmde, otoritenin varlığının sona ermesinin dahi kişilerde duygusal bir boşluğa, bir rahatsızlığa yol açabileceğini belirterek bu kanunun altını çizer.(7) Böyle bir durumda söz konusu olan inanç kaybıdır. Söz konusu ruh hali içerisinde çalışanların gerçektende kendi haklarını korumak amacıyla kurulmuş işçi kuruluşlarına  güvenmeleri de son derece zordur. Varlığında insanı özgürlüğünden yoksu bırakarak yabancılaştıran paternalist otorite gücünü kaybettiği zaman ise yaratmış olduğu hayal kırıklığından dolayı insanda inanç ve güven kaybına neden olur. 

 Sennet'in bahsettiği ikinci otorite kavramlaştırması; sevgiye dayanmayan otorite olan özerkliktir. Özerklikte esas olan gayrişahsilik ve kayıtsızlıktır. İnsanları otoriteye duygusal yönden bağımlı kılan otoritenin kendinden emin duruşu, erişilemeyecek uzaklığı ve kişiselleştirilemeyen gizemidir. Paternalizmde otorite tabi olanı sahte de olsa sevdiğini ima etmesine karşın, özerklikte otoritenin gücü duygusallıktan arı, kayıtsız ve soğuk tutum alıştan kaynaklanır. İnsanlar için dikkate alınmak, önemsenmek önemli gereksinimler olduğundan, kendilerine kayıtsız kalan otorite mercilerine karşı duygusal yönden bağımlı duruma düşerler. Özerk otoritenin tabi kılmak için sevdiğini ifade etmek gibi bir sahteciliğe ihtiyacı yoktur.

 Weberyan anlamda gayrişahsiliğin, rasyonalitenin ve prosedürün hakim olduğu düşünülen modern toplumsal hayatta en etkin otoritenin özerk otorite ve özerk otoritenin kurumsallaşmış en güzel örneğininde bürokrasi olduğunu söyleyebiliriz. Modern çalışma hayatında çalışanın ne yapması veya ne yapmaması gerektiğini ifade eden talimatlar her hangi bir kişiye atfedilemez. Otorite rasyonel bir şekilde işlediği düşünülen prosedürel ilişkilerde gizlidir. Prosedürel işlemler ve kurallar hiçbir duygusallık içermez ve bu durumda otoriteye tabi olanın muhatap olabileceği her hangi bir kişi yoktur. Kurrumsal anlamda düşünüldüğünde, özerk otoritede tabi olanı özgürlüğünden yoksun bırakan şey araçsal rasyonalitedir. Söz konusu yoksunluğun sonu ise yabancılaşmadır.

 Yukarıda otoriteye ilişkin olarak söylenenlerden sonra şimdi bir başka kavrama geçebiliriz. Bu otoritenin insanı yoksun bıraktığı şey özgürlüktür. Bu bağlamda düşünüldüğünde kamil anlamıyla özgürlük, hiçbir otoritenin olmadığı bir durumda mümkün olabilir. Mutlak özgürlük yani otoritenin yokluğu ise ancak bir ütopya olabilir.

 Öncelikle insan toplumsal bir varlık olduğundan anacak başka insanlarla ilişkiler içerisinde yaşayabilir. Her ilişkisellik otoriteyi az ya da çok içereceğinden insanın toplumsal bir varlık olmasının bir sonucu olarak otoritenin varlığı kaçınılmazdır. 

 Öte yandan otorite mutlak anlamda negatif bir içeriğine de sahip değildir. Bir başka yönüyle otorite insani bir gereksinimdir. Güvenmek, bir başkasından ilgi ve şefkat görmek, bir takım önemli kararlarda ve konularda sorumluluğu güvenilebilir bir başkasına bırakmak, her ne kadar kişiyi bir başkasına bağımlı ya da tabii konuma getiriyor olsa da duygusal bir varlık olan insanın benliğinin sağlığı açısından pozitif sonuçlarda içerebilir. Dolayısıyla otorite insan benliğini bir takım gereksinimlerine cevap verdiği için de varlığı kaçınılmaz olan bir şeydir.

 Eğer mutlak özgürlük veya otoritenin yokluğu mümkün olabilen şeyler değillerse, bu durumda düşünmek zorunda olduğumuz şey, varlığı kaçınılmaz olan otoritenin insanı açıdan doğurduğu zararların nasıl minimize edileceğidir. Bu konuda müracaat edebileceğimiz kişi yine Sennet'dir. Sennet'e göre otoritenin insan açısından en az zararlı sonuçlar doğurduğu hal, gözle görülebilir, anlaşılabilir olduğu haldir. (8) Otoritenin etrafını saran sis perdesi dağıldıkça, büyü bozuldukça, insanlar otorite hakkında daha çok bilgiye sahip olamaya başladıkça, otoriteye karşı duydukları korku azalacak ve kendilerine yönelik öz saygıları da artacaktır. Örgütsel açıdan düşünüldüğünde, otoriteyi anlaşılabilir ve görünür kılmanın yolu örgütsel ilişkilerin demokratizasyonudur. Sözkonusu demokratizasyonun yeni alınacak olan kararların her düzeyde tartışmaya açık yani göz önünde olmasının yolu da ilk elde komut zincirlerinin gevşetilmesidir. Sennet komut zincirlerinin gevşetilmesine yönelik somut olarak beş yordamın altını çizer. (9) 

 Birinci ve en temel yordam komut zincirinde etken fiil çatısının kullanımıdır. Bürokratik dilin edilgen yapısı sorumluluğu gizler ve böylece kişi kararları tartışmak ve sorgulamak için sorumlu bir muhatap bulamaz. Bürokratik iktidar dilinin etken haline getirilmesi çalışanlara hangi kararı kiminle tartışabilmesi konusunda yol gösterir. 

 Komut zincirleriyle mücadele etmenin ikinci yordamı kategorileri tartışmaktır. Çoğu zaman kategoriler dil içerisinde hazır ve belirlenmiş olarak sunulur. Bu da hali hazırdaki dilin iktidarını pekiştirir. Belirlenmiş olarak sunulan kategorilerin tartışmaya açık hale getirilmesi, bürokratik dilin iktidarını sarsar. Yani komut zincirini gevşetir. Örneğin insanların kidemlerine göre terfi ettirilmesi ile ilgili bir kuralın bize sunduğu iki kategori vardır. Bunlar kıdemli olma ve kidemli olmama kategorileridir. Eğer bu kategoriler sorgulanmazsa, örneğin terfi etmede veya ödül almada kidemin gerçekten adil bir ölçüt olup olmadığı sorgulanmayıp, söz konusu kategoriler   belirlenimliklerinden çıkarılıp tartışmaya açılmazsa, halihazırdaki bürokratik dilin iktidarı pekişir. Tersi bir durumda komut zinciri gevşetilebilir. 

 Komut zincirini gevşetmenin bir başka yolu uygulamada da çok sık görülen işverenin isteklerini karşılamak için itaat türlerinden  yararlanmaktır. Bir talimatın yerine getirilmesi konusunda çalışanların serbestliği  ya da çalışanların kendi yaratıcılıklarına göre hareket etmeleri hem talimatın ve komut zincirinin sertliğini yumuşatır, hem de çalışana insiyatif kullanma özgürlüğünden kaynaklanan bir güven sağlar. 

 Komut zincirinin sarsılmasının daha radikal  yolu rol değişimidir. Efendi ve uşağın yer değiştirmesi, her  iki taraf açısından da empati duygusu yaratır. Her iki taraf da aynada kendilerini görürler ve bu da çalışma ilişkilerinin gerilimini azaltıcı sonuçlar doğurur.

 Komut zincirini gevşetmenin bir başka yolu da kişilerin bakımını açık bir tartışma konusu yapmaktır. Modern ve sivil bir komut zinciri bu yolla kırılabilir. Çünkü modern toplumda değinilmekten en çok kaçınılan konu, denetim altınada olmak ve bakım altında olmak arasındaki ilişkidir. Özerk bir otorite durumunda bakım konusu tümüyle dışlanmıştır. Bakım olgusu modern bürokrasilerin hiyerarşik yapısına en kişiliksiz biçimiyle girmiştir. İş yardımları, sağlık yardımı gibi şeyler hep kategorilere göre planlanmaktadır ve  çalışanlar için verimlidir. Bir çalışanın kendi bakımını sağlamak üzere komut zincirinin halkaları boyunca görüşmelerde bulunması utanma duygusuna yol açan bir iştir. İhtiyaç duyulan şeyin haklı çıkarılması, hem psikolojik hem de maddi açıdan yardım istenmesi, dolaylı yollardan gerçekleştirildiğinde yani bakımın sağlanması için bir çok soyut ya da dolaylı dalaverelere başvurulduğunda otoriteye görelik bağımlılık daha da artar. İşte bu nedenle Sennet'e göre modern komut zincirini yıkabilecek en etkili deneyim bakım konusunun hiyerarşinin her basamağında yüzyüze ve açıkça görüşülmesidir. (10) 

 Komut zincirinin yıkılmasına ilişkin bu yöntemlerin her biri soyut iktisadi ve bürokratik güçleri, gözle görülür, elle tutulur bir güce, yani insani ölçütlere dayalı bir güce dönüştürmek için birer fırsattır. Ancak bu şekilde herşeye gücü yeten otoriteden korku gerçekçi bir biçimde azaltılabilir. (11) 

 Sonuç olarak şu söylenebilir: Tahakküm, toplumsal organizmanın çekmek zorunda olduğu bir hastalıksa ve bu hastalığın tedavi etmenin bir yolu yoksa yapılabilecek tek şey bu hastalıkla mücadele etmedir.

Dipnotlar:

1. Max Weber, Toplumsal ve Ekonomik Örgütlenme Kuramı, (Çev. Özer Ozankaya), İmge Kitabevi, Ankara, 1995,s.92
2. Richard Sennet, Otorite ( Çev. Kamil Durant), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1992, s.32
3. Sennet, a.g.e. s. 25
4. Sennet, a.g.e. s.24
5. Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev (Çev.M.A.Ağaoğulları), İmge Kitabevi, Ankara
6. Sennet, a.g.e. s.57,90
7. Sennet, a.g.e. s.80
8. Sennet, a.g.e. s.171
9. Sennet, a.g.e. s.186
10. Sennet, a.g.e. s.193
11. Sennet, a.g.e. s.194

62532 kez görüldü, 0 kez indirildi.

<< --
 
EBSCO
PROQUEST
CABELLS DIRECTORY
INDEX COPERNICUS
SOCIOLOGICAL ABSTRACTS
ASOS Akademia Sosyal Bilimler Index
Üye Girişi
DUYURULAR/HABERLER
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir.
Ampirik veriler, değerlendirme sürecinde hakem veya hakemler tarafından talep edilirse, yazar veya yazarlar ilgili verileri paylaşırlar.
Bu verilerin bir başka çalışmada kullanılmaması esastır.
© 2000 - 2024 İş,Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi